Felsefe profesörü Ahmet Arslan’ın Habertürk’te katıldığı program geçen hafta çok konuşuldu. Ben programı canlı izleyemedim. Ama haberdar olunca, biraz da görev duygusuyla ve sakin kalmaya çalışarak, önce iki buçuk saatlik son programı, sonra iki saatlik ilk programı izledim.
Sadece ülkenin siyaseti ile ilgilenenler için bu tarz konular can sıkıcı olabilir. Ama şunu bilin ki, içinde din ve felsefe geçen bu tarz programlar gençler tarafından sanıldığından çok daha fazla izleniyor. Din aleyhtarı gençler, bu programlardan edindikleri argümanlarla dini eleştiriyorlar. Ortaya atan kişi bir felsefe profesörü olunca argümanların doğru ve tutarlı olup olmaması fark etmiyor… Neyse… Ben olabildiği kadar kısa tutarak bu programa dair aldığım bazı notları sizinle paylaşmak istiyorum.
Konuşan bir felsefeci olunca dinleyenler onun objektif olacağını, felsefenin bunu zorunlu kıldığını düşünüyorlar. Böyle saçma bir imaj var felsefe hakkında. Oysa siz ne iseniz felsefeniz de odur. Küstah bir adamın yaptığı felsefenin mütevazı olma ihtimali yok.Objektiflik bir yalandır. Hiçbir bilim, felsefe ve felsefeci objektif değildir. Olamaz da… Ama bunu kamufle edebilir. Arslan’ın yaptığı gibi…
Arslan’ın ne kadar tutarlı olduğunu bir örnekle anlatayım!
Kendisi anlatıyor… Erdal İnönü liseyi bitirince babasına geliyor ve “Ben felsefe okuyacağım.” diyor. Babası İsmet İnönü ise: “Felsefeye bir ömür verilmez.” diyor. Aslan diyor ki “Bu çok hoş bir laf”…
Hz. Ömer’in kitap (yani felsefe) düşmanlığını anlatmak için, Mısır’ın fethi sonrasında orada bulunan kitapları yaktırdığına dair bir örnek veriyor. Örneğin uydurma olduğunu kendi ağzıyla söylüyor ama “Yine de (bağnaz) bakış açısını anlamak açısından bu örnek önemli” diyor ve istihzai üslubuyla İslam’ı ve Müslümanları tahkir ediyor.