İstanbul’da olup bitenlere geçmeden önce çok sevdiğinizi bildiğim bir filmden bahsetmek istiyorum. Mustafa Akkad’ın sinema fenomenine dönüşen filmi Çağrı, 45 yıl sonra Türkiye’de tekrar vizyona girdi. Hem de görüntü ve ses kalitesi baştan aşağı yenilerek… Yani artık ister istemez flulaşmış manzaralar, yahut yer yer boğulan sesler yok. Filmin görsel ihtişamına yakışır nitelikte seyirci karşısına çıkıyor Çağrı. Oğlu Malek Akkad ve Yapımcı Pamir Demirtaş’ın emeklerine sağlık. Çağrı öyle bir film ki, izleyici ile o kadar bütünleşmiş ki, hakkında çok söz söylemek gereksiz. Şu ülkede Çağrı’daki mesajın kalbine değmediği kaç Müslüman vardır.
Çağrı filminin netameli çekim süreci içinde en hoşuma giden, beni en çok etkileyen şeylerden birisi şudur: Filmin çekimleri bitiyor ve filmin çok yüksek yapım bütçesini tek başına finanse eden Libya’nın o zamanki lideri Kaddafi’ye, “Desteklerinizden dolayı filmin sonuna isminizi yazarak teşekkür etmek istiyoruz.” diyor yönetmen. Kaddafi: Peygamberimin hayatını anlatan bir filme ben adımı yazdıramam.” diyerek hep hatırlanacak, klas bir karşılık veriyor.
“Tek başına bir adam ne yapabilir ki?” diye bazen düşünürüz ya… Çağrı, cebinde...