Hız çağında yaşıyoruz. O kadar hızlı ilerliyoruz ki, nereden gelip nereye gittiğimizi görmüyoruz. Hız körleştiriyor. Nereden gelip nereye gideceğini göremeyecek kadar hızlı gidenler, erken yoruluyorlar. Erken yoruluyor ve oyundan erkence düşüyorlar. Hız körleştirdiği gibi yoruyor da.
İnsanlarla bir arada yaşıyoruz. Bazı insanlarla daha da yakın, diz dize, göz gözeyiz. Fakat yakınımızdakileri hissedemediğimiz gibi, en yakınımızdakileribile göremiyoruz.
Teoman bir şarkısında fiziken yana yana olan ama kalben uzak olanlardan “ iki yabancı” diyerek bahsediyordu. “Birlikte ama yalnız, iki yabancı…”
Kendi memleketimizdeyiz... Kendi mahallemizdeyiz… Kendi çevremizdeyiz… Ama herkese yabancıyız. Herkes de bize yabancı. İçimizdeki uzun duvarları aşamayacak kadar mecalsiziz. O duvarları aşıp bir başkasına uzanmak bir eziyet. İçimizde kalmak, kimseye uzanmamak ve duvarlarımızı kimsenin bize uzanamayacağı kadar yükseltmek hastalığımız.
Kör, yorgun ve yabancı olmak zamanımızın ruhuyla donanmak demek. Zamanın ruhu bizim insan yanımıza saldırıyor. Onu tarumar ediyor. İnsan olmak, başkalarının acılarına karşı kör olmamayı gerektiriyor. Acı çekenleri anlamayı...