Yeni Zelanda’da yaşanan terör olayının üzerinden bir hafta geçti.
Bu bir haftada görmeye alışkın olmadığımız ve görmekten memnun kaldığımız gelişmelere şahit olduk. Hiç beklemediği bir terör saldırısıyla sarsılan bir ulus, yaşadığı korkunç acının yaralarını sarmak için adeta seferber oldu Yeni Zelanda’da.
Mesela meclis oturumu, katledilen Müslümanlar için Kur’an’ı Kerim okunarak açıldı.
Vekiller tilaveti ve ardından yapılan anma konuşmasını 7 dakika boyunca ayakta dinlediler. Başbakan Jacinda Ardern başörtülü bir şekilde: "Sizin kederinizi tahmin bile edemeyiz ama her aşamada yanınızda olabiliriz" diye seslendi Müslüman göçmenlere. Bütün dünyaya çağrıda bulunarak: “Küresel anlamda güvenli, hoşgörülü ve kapsayıcı bir dünyaya sahip olmak istiyorsak, sınırlarla düşünmemeliyiz. Irkçı, aşırı sağcı ideolojiye karşı mücadele etmeliyiz” dedi. Kastettiği şey dünyanın herhangi bir yerinde yükselecek aşırılıkçı bir söylemin, tetiklenecek bir nefret dalgasının dünyanın en güvenli ya da en ücra yerlerinden birine ölüm olarak dönebileceğiydi.
İstihbarat ve güvenlik kuruluşlarının terör saldırısı riskini tespit etmekte başarısız olduklarını Başbakan olarak kabul etti ve soruşturma başlattıklarını söyledi. Meclis olarak acilen otomatik silah satın alma işlemleriyle ilgili önleyici yasal düzenlemeleri yapacaklarını vurguladı.
Bana göre şu ifadesi de sorunu köklü bir şekilde çözmek adına çok anlamlıydı. Dedi ki Başbakan: “Bu şahsın bu çirkin ideolojisinin yükselişte olmasının nedenlerinden ve nasıl bir ortamın bunun büyümesine ve muhtemelen de yayılmasına yol açtığından kesinlikle dersler çıkarmalıyız.”