Sinema ve dizi sektörünün içinden sektöre yönelik oldukça cesur bir eleştiri geldi. Biz söyleseydik hazımsız ve yobaz ilan edilebilirdik. Ancak eleştiriyi yapan kişi sektörün içinden bir oyuncu olunca böyle karşılanmadı, fakat tespitler yoğun siyasal gündemin arasında kaybolup gitti.
Oyuncu Asuman Dabak, madde bağımlılığıyla ilgili katıldığı bir programda sinema sektörü ile ilgili "Türk sinemasında, alkol ve uyuşturucu madde üzerine bir dünya kurulmuş durumda. Set ortamlarında o kadar çok uyuşturucu kullanılıyor ki inanılmaz” dedi.
Yıllardır bol cinsel göndermeli, absürt komedi filmlerinin sinema salonlarını istila ettiğine yönelik tenkitler dillendiriliyor.
Dikkatle bakanlar, Türk sinemasında filmlerin genellikle bar ve pavyonları mesken tuttuğunu ve filmlerin, insanın en çirkin halinin resmedildiği, gayri meşru ilişkiler ekseninde şekillendiğini göreceklerdir. Türk sinemasının 60’lı yıllarda tek dayanağı olan aileyi bugün neden kaybettiği hakkında varoluşçu tartışmalara girenler, Dabak’ın tespitine dikkatle bakmalılar. Çünkü…Dervişin fikri neyse zikri de odur… Bunun tersi de doğrudur…
Senaristinden, oyuncusuna kadar alkol ve envai çeşit uyuşturucu bağımlılığıyla ayakta durabilen bir sektör iyilik, güzellik, doğruluk namına bir şey üretebilir mi?
Zevkten başka hiçbir kıstası olmayan bir sektör, aile kurumuna müspet bir şey verebilir mi?