Şöyle bir ülkede yaşıyoruz:
Haberler: Türkiye’de yaşayan bir insan hiçbir şey yapmasa ve sadece mutad bir şekilde haberleri takip etse bir süre sonra klinik bir hastaya dönüşebilir. Çünkü ülkede haber denilince akla gasp, cinayet, cinnet, tecavüz, kavga, dolandırıcılık gibi belli başlı kötücül konular geliyor. Haberlere göre gezegenimizde, iyi hiçbir şey yok. Haberlere bakılırsa yaşadığımız ülke bir tımarhaneden farksız. Haberlere bakılırsa en yakınlarımız tarafından kaçırılmamız, öldürülmemiz, tecavüze uğramamız, organlarımızın satılması veya dolandırılmamız an meselesi…
TV: Yarışmalar, magazin programları ve diziler televizyonun lokomotifi. Türkiye’de insanlar o kadar sıkıcı bir hayat yaşıyorlar ki günde ortalama altı saat TV izliyorlar. Maalesef ana akım kanallarda öğretici, bilgilendirici hemen hiçbir program bulunmuyor. Neredeyse tüm diziler karanlık suçlar galerisini andırıyor. En yüksek reytingli dizilerin başarısı şiddet ve erotizmi harmanlamasından kaynaklanıyor. Her türden katil, tecavüzcü, entrikacı, teşhirci, ahlaksız, sahtekar bu dizilerde bir kahramanmış gibi sunuluyor. Kuyu kazmak, fitne çıkarmak, haksız kazanç sağlamak, gayri meşru ilişkiler yaşamak, sefihane bir hayat yaşamak normalleştiriliyor, idealize ediliyor. Magazin ise halkın kıskançlığını, merak duygusunu ve aşağılık kompleksini kamçılamak için kullanılıyor. Yarışma programlarının büyük amacıysa ötekinden nefret duymamızı sağlamak. Ve bu gayet güzel başarılıyor.
Sosyal medya: Maalesef… Neredeyse bir uyuşturucuya dönüşmüş durumda. Youtuber denilen wikipedi alimi kişiler çağımızın Sokratesleri gibi topluma yön veriyorlar. Fenomen eşcinsellerin videoları on milyonlarca izleniyor. Sosyal medya halkın kendi magazinini, kendi haber bültenlerini ürettiği bir mecra artık. Daha çok haset, kibir ve aç gözlülük duyguları ekseninde akıyor, dar kafalılığı tahkim ediyor ve bağımlılarını, bir bataklık gibi derinliklerine çekiyor.
Eğitim: Eğitim en hasta yanımız… En dikiş tutmaz tarafımız. Türkiye’de mevcut eğitim anlayışı, insanlardaki aile, din, gelenek gibi yüksek değerleri yozlaştırıyor ve hatta yok ediyor. “Okuyanların” toplumlarına, değerlerine yabancılaşmaları kaçınılmaz hale geliyor. Maalesef sistem, “iyi” insan yetiştiremiyor. Böyle bir hedefi de yok zaten.
Vesveselileri, renksizleri, neşesizleri, itaatkarları, yaşamaktan anlamazları, hayattan yalıtılmışları, delirme eşiği yüksek olanları başarılı kabul ediyor.