Clint Estwood’un yönettiği Gran Torino filmi hem çok güzel hem de manidar bir filmdir. Göçmenlerden nefret eden Kowalski adındaki Amerikan milliyetçisi emekli bir askerle, henüz ergenlik çağındaki Asyalı bir çocuğun hikayesini anlatır.
Amerika’nın bir şehrinde sokaklara hakim olan çeteler küçük Asyalı çocuğu da aralarına almak isterler ama çocuk buna yanaşmaz. Bunun üzerine evini tarar ve kız kardeşine tecavüz ederler. Savunmasız Asyalı ailenin sığınabilecekleri bay Kowalski’den başka hiç kimse yoktur.
Filmin finalinde Kowalski çetenin yaşadığı evin önüne gidip onları dışarı çağırır. Baskın yediklerini düşünen çete üyeleri kahraman elini cebine atar atmaz hep birlikte tetiğe basıp Kowalski’yi delik deşik ederler. Kowalski yere yığılır. Az sonra anlaşılır ki üzerinde silah falan yoktur. Kowalski çete üyelerine tuzak kurmuştur. Onları silahı olduğuna inandırarak ateş etmelerini sağlamıştır.
Kowalski oracıkta ölür. Tüm şehrin başına bela olan çete mensuplarıysa bu cinayet üzerine tutuklanırlar. Asyalı genç ve ailesi, büyük bir kötülükten kurtulurlar. Kowalski öldürerek değil, öldürülerek kurtarır küçük çocuğun hayatını. Bir genci, bir aileyi, hatta bir semti...