İlk golümüzü atmadan önceki halimiz, kötü değil; çok kötüydü... Moldova gibi zayıf bir rakip karşısında, gücünü göstermede nazlanan hareketsiz/isteksiz/pozisyonsuz bir ekiptik. Üzerine gelmeyen (Hatta gelemeyen) rakip karşısında; sürekli ve anlamsız yan, geri, işlevsiz paslaşmalarla, 3 dakika boyunca yerinde sayan bir takım görünümündeydik. Kendi aramızda 15 pas yapıp, 2 metre bile ilerlemiyorduk.
İlk gol 24. dakikada geldi. Ondan önce tek ve cılız bir şutumuz vardı. Esneye esneye, esnete esnete oynuyorduk.
Gol öncesinde, Hakan Çalhanoğlu’nun röveşatasıyla gelen asisti güzeldi. Hasan Ali’nın şutunda, onca futbolcunun arasından kimseye çarpmadan geçen top; (Biraz da şansla) ağlarla buluştu.
***
1-0’dan sonra, benzini bitmek üzer