Sonunda bu da oldu. Gazeteciler, mahkemelerde süründürüldükten,
zindanlarda çürütüldükten, iktidarın patronlara talimatıyla,
gazetelerinden atılıp sürüldükten, gazetelerinin önünde kurşunlanıp
öldürüldükten sonra, şimdi yazarların dövülerek sindirilme dönemi
de açıldı.
Ahmet Hakan’ın saldırıya uğraması beklenmeyen bir
olay değildi. Zaten Hakan’ın avukatları Turgut
Kazan ve Aslı Kazan, Star
yazarı Cem Küçük’ün
müvekkillerini ölümle tehdit etmesi üzerine koruma verilmesi için
başvuru yapmışlardır.
Başvuruya rağmen koruma verilmemiş ve Ahmet Hakan saldırıya
uğramıştır.
İstanbul valisi Vasip Şahin de geçmiş
olsun derken, ihmallerini itiraf etmiştir.
Tıpkı Hrant Dink olayındaki gibi, burada
da devletin hizmet kusuru vardır.
***
Kaldı ki, A. Hakan’ın avukatları talepte bulunmasalardı bile,
devletin koruma vermesi gerekirdi. Sürekli tehditlere maruz kalan
bu arkadaşımızın tehlike altında olduğu herkesin malumuydu.
Gerginliğin böylesine arttığı bir ortamda, özellikle muhalif
gazetecilerin, güvenliklerini sağlamak devletin
görevidir.
Devletin asli görevini yerine getirmesi için vatandaşın talebi şart
değildir.
Basın özgürlüğü, devletin erkini özgürlüklerini bastırmak yönünde
kullanmamasının yanı sıra, özgürlük tehdit altında olduğunda
özgürlüğün kullanım alanının temizlenmesi, olayımızda,
saldırganların caydırılması amacıyla erkini kullanarak müdahalesini
de içerir.