31 Aralık 2016 tarihli “Anayasa hükmünde kararname” yazımla
ilgili olarak, anayasa hocası, eski Anayasa Mahkemesi üyesi Prof.
Dr. Fazıl Sağlam’dan
bir mesaj aldım.
Değerli dostum şu hususu vurgulamaktaydı:
“Temel hak ve özgürlükler için anayasada öngörülen güvencelere
aykırı tedbir alma 1982 Anayasası’nın 15.
maddesinin verdiği bir yetki. Böyle bir yetki önceki
anayasalarda yoktu. Kısacası tipik bir 12 Eylül hukuku.
Bunu tamamlayan başka bir kural OHAL KHK’lerini yargısal
denetime kapayan 148. maddedir. Bu da 12 Eylül
hukukunun tipik örneklerinden. Önceki anayasalardayok. AKP bu
iki maddeye dayanarak, KHK düzenini kurmuş, Anayasa
Mahkemesi de, yeni kararıyla eski içtihadından
dönerek AKP’nin güvenini boşa çıkarmamıştır.”
Fazıl Sağlam, bugün uygulanmakta olan OHAL ve KHK’ler düzeninin
temelinde 12 Eylül hukukunun payını vurgularken, çok iyi bir
saptamada bulunuyor.
Bugün yürürlükte olan ve anayasa değişikliğiyle tescil edilerek,
güya anayasal güvenceye kavuşturulmak istenen tek adam sisteminin
gelişmesini anlamak için, 12 Eylül rejimi ile Reis sisteminin
sürekliliğini görmek gerekir.
Şu anda TBMM Genel Kurulu’na inmiş olan metni, Kenan
Evren’in bedenine uygun biçilmiş olan anayasanın, bu kez
daha da zırhlara büründürüp
geliştirerek Tayyip Bey’in bedenine
uygun hale getirme çabasıdır.
Girişim bir süre safındırlara 12 Eylül vesayetinden kurtulmak
olarak yutturulmuştur.
***
Oysa Reislik sisteminin yasası, Kenan Evren’inkinden çok daha
baskıcı ve totaliter bir metindir.
Zaten bunların her ikisini de, çağdaş hukuk ve demokrasi açısından
“anayasa” olarak kabul etmek mümkün değildir.
Anayasalar, toplumlarda yönetilenlerin hak ve özgürlüklerinin
alanını genişleten, bunları yönetenler karşısında güvenceye alan
kurumlardır.
Magna Carta’dan başlayarak tarih boyunca anayasal metinlere
baktığınızda hep bu özelliği görürsünüz.
Bizim tarihimizde de ilk anayasal metin olarak ister Sened-i
İttifak’ı, ister Tanzimatı kabul edin, her ikisinde de yine bu
özelliği görürsünüz. Eğer anayasa olarak sunulan metin, yönetilenin
hak ve özgürlükleriyle güvencelerinin alanını genişletmeyip,
yönetene yeni baskı imkânları tanıyorsa gerçek anlamda anayasa
değildir.