Thomas More’un 1516’da ilk kez Latince olarak
yayımlanan Ütopya Adası eseri, var olmayan bir diyarda geçer.
Eşitlik kavramının ilk kez enine boyuna incelendiği, herkesin
benzer giysileri giydiği, benzer evlerde oturduğu, bütün sokakların
eninin altı buçuk metre olduğu bu “hiçbir yer adası”nın
erişimi doğal engellerle zorlaştırılmıştır.
İnsanların daha eşit oldukları, daha yaratıcı, daha adil bir düzene
elverişli koşullar More’a göre, ancak dünyanın öbür bölgelerinden
soyutlanmış bir diyarda, bir “hiçbir yer adası”nda
mümkündür.
Ütopik sosyalizmin öncüsünün, Ütopya Adası’nda dile getirilen ideal
düzenin yeryüzünün kalanından soyutlanmış diyarı, adeta Batı’nın
bilinçaltına işlemiştir.
Küreselleşmenin böylesine yüceltildiği dönemde gelişmiş Batı,
More’un öngördüğünden çok uzakta da olsa, yine de kendisinin
şimdiye kadar mümkün olanların en iyisi olarak kabul ettiği
dünyasını, gezegenin geri kalanından soyutlamak, yerkürenin geri
kalanının nimetlerinden yararlanırken külfetlerinden masun kılmak
tutkusunu saplantıya kadar vardırmıştır.
***
Batı, himayeci sistemlerin gümrük duvarlarını birer birer yıkar,
dünyanın dört bir yanına el atarken kendini kalın duvarlar
arkasında korumaya almıştır.
O her yere gidecek ama başka yerlerden ona
gelinmeyecekti.