Normal bir ülkede yaşıyor olsaydık eğer, İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanlığı konusundaki tartışmaya bir anlam vermek çok güç
olurdu.
Hatta AKP’lilerin, CHP’nin normal bir hukuki süreç karşısındaki
tepkileriyle, bütün kampanyasını kararlı bir sükûnet içinde
sürdürerek, alkışlanması gereken biçimde havayı germemeye özen
göstermiş olan Ekrem İmamoğlu’nun, daha
mazbatasını almadan Anıtkabir’i ziyaret etme ve defteri, İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı olarak imzalamak konusundaki
aceleciliğini eleştirmelerine ilk bakışta hak vermek de mümkün
görülebilirdi.
Öyle ya! Oy sayımında hata olduğu yolundaki itirazların incelenip
karara bağlanması bütün demokrasilerde ve hukuk devletlerinde
rastlanan olağan bir olaydı. Burada da AKP’nin yasal hakkı olan
itiraz yoluna başvurması üzerine yapılması gereken, BAĞIMSIZ
YARGININ kararını soğukkanlılıkla beklemekti. Seçimi kazanmış olan
Ekrem İmamoğlu’nun görev süresi YSK’nin mazbatasını vermesi ile
başlayacağından, Başkanlık sıfatını kullanmak için de onu beklemesi
gerekirdi. İstanbul Belediyesi ve Anıtkabir yerli yerlerinde
durduklarına göre ne oluyordu? Bir alıp da kaçan durumu mu
vardı?
*** Ama burası normal bir ülke değil
de Türkiye olduğundan, daha önceki haklı mağduriyet kaygıları
yüzünden, hakkını savunma konusunda kararlı İmamoğlu ve CHP’lilerin
davranışlarını anlamamak mümkün değildir. AKP’lilerin ilk bakışta
haklı görünen ifadelerinin anahtar sözcükleri “BAĞIMSIZ
YARGI”dır.
Türkiye’de bağımsız yargı olmadığından, YSK’nin hem bazı üyelerinin
göreve bu seçimde de devamlarını sağlayan hukuki düzenleme
anayasaya aykırı olduğundan, hem de kurulun tarafsız davranmadığı
ve nesnel ölçütler kullanmadığı izlenimi doğuran geçmiş
kararlarından dolayı, ortada bir alan da kaçan durumu olduğu
kaygısına kap...