Demokrasinin rafa kaldırılıp tek adam diktasının anayasal
tescilini amaçlayan anayasa değişikliği görüşmeleri
sırasında, Bekir Bozdağ şöyle demiş:
- Bu yeni bir şey
değil, Atatürk ve İnönü de
partili cumhurbaşkanları idiler.
Atatürk’e çatmanın dayanılmaz cazibesinden bir türlü kendilerini
kurtaramayanlar da bunun üzerine hemen eski defterleri ortaya döküp
güya eleştirilerini sundular:
- Doğrudur, ama şimdi siz de aynı şeyi yapıyorsunuz.
El insaf! Amaçları laik Cumhuriyeti kurup, pekiştirip, güçlendirmek
olanlar ile, onu yıkıp kalıntılarını süpürmek isteyenler arasında
nasıl bir ayniyet olabilir ki?
Tarihsel olayları irdelerken dönemin koşulları içinde
değerlendirmeyip, geçmişe sanki günümüzün koşulları o zaman da
mevcutmuş gibi bakarak, yargıya varmak cehalet ile saçmalık
arasında kolan vurmak sonucunu doğurur ve “Fatih insan
haklarına saygılıydı” gibisinden anakronik safsataların
telaffuzuna yol açar.
Fatih zamanında insan hakları diye bir kavram yoktu ki, hükümdar
ona saygı göstersindi.
Kuvvetler birliği ilkesinin ürünü olan 1921 Anayasası’na göre
hareket eden ve kurtuluş savaşını zafere yönelten birinci Meclis
döneminde de, Cumhuriyeti ilan eden ikinci Meclis döneminde de,
kuvvetler ayrılığı, daha toplumsal yaşamımızda kök salmış bir
kavram değildi.