Dilimizdeki en nafile sözcüklerden biri de “keşke”dir. Bir
olayın, başka türlü olmayıp da öyle olmasına duyulan üzüntüyü ve
bunun doğurduğu pişmanlığı dile getiren keşke sözü, içinde bir iş
işten geçmişliği barındırır.
Hangi yandan olursa olsun, sağduyu sahibi insanlarımızın
hatırladıklarında hayıfla keşke dedikleri dönemlerden biri de,
iktidar - muhalefet ilişkilerinin çok gergin ve demokrasi dışı
baskıların yoğun olduğu, 1950 - 60 arasındaki ilk çok partili yaşam
yıllarımızdır.
Keşke öyle olmasaydı pişmanlığı, aradan geçen bunca yıla rağmen,
hâlâ aynı hataları yapmamızı önleyemediğine göre, ders alma
basiretini de gösterememişiz demek ki.
Menderes - İnönü ya da iktidar - muhalefet
ilişkilerinde, zaman zaman rejimi normalleştirecek bahar havası
estiren olaylar büyük umut yaratır, sağduyulularca
desteklenirdi.
*** Altan Öymen
anılarının dördüncü cildi olan, “Ve İhtilal”de, 28 Şubat 1959 günü,
Menderes’in Londra’daki uçak kazasından ülkeye dönüşünde, Ankara
Garı’nda, ince bir şekilde ayarlanmış İnönü - Menderes
karşılaşmasının istenen biçimde gerçekleşmemesi yüzünden kaçan
fırsatı Aydın Menderes’in tanıklığını da ekleyerek
anlatır.
Aradan geçen 60 yıla karşın, ülke yine kaynıyor, hakların ve
özgürlüklerin üstüne şal çekilmiş, iktidar - muhalefet, devlet -
sanatçı ilişkileri gergin. Çözümün yumuşamada olduğunu düşünenler
ötekileştirmeyi, zıtlaştırmayı, kutuplaştırmayı, düşmanlaştırmayı
giderme umudunu veren adımları yine destekliyorlar.
Geçen hafta Ankara’da bu yönde iki girişim oldu.
Birincisi, CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adayı
Ekrem İmamoğlu’nun Beş...