Altan Öymen, dört ciltlik anılarının başında,
otuzlu yıllarda anneannesiyle sokağa çıktığında, Ulus’taki Atatürk
heykelinin karşısından her geçişinde selam durduğunu
anlatır.
Atatürk heykeli karşısında kemali ciddiyetle
selam duran kısa pantalonlu küçük çocuk, kuşkusuz, neden selam
durduğunu tam olarak bilmiyordu.
Küçük Altan, zamanla büyüdü, o heykelin teslim olmamışlığı
simgelediğini öğrendi.
Küçük Altan, o heykelin Cumhuriyeti temsil ettiğini
öğrendi.
Küçük Altan, o heykelin aydınlanmayı, çağdaşlaşmayı, eğitim
seferberliğini temsil ettiğinin bilincine vardı zamanla.
Ve küçük Altan, zaman içinde anladı ki, selam durduğu, bir kişi
olmaktan çok, teslim olmamış ve 20. yüzyılın en büyük
atılımlarından birini gerçekleştirmiş bir ulustu.
Bütün bunları, Rize’nin AKP’li Belediye Baş kan Prof.
Dr. Reşat Kasap’ın kentin Cumhuriyet
Meydanı’ndaki Atatürk heykelini kaldırıp, yerine çay bardağı koyma
projesi tartışılmaya başlanınca düşündüm.
***
Önce bir noktayı vurgulamakla başlayayım: Ülkemizdeki Atatürk
heykelleri fazlalığı beni hep rahatsız etmiştir. Özellikle,
Cumhuriyet değerlerinin düşmanı olan ve Atatürk’ün mirasını hukukla
birlikte ayaklar altına alan, 12 Eylül yönetimi, her türlü
habasetini hamasetle sarıp sarmalamak amacıyla her yana Atatürk
heykelleri dikerken bayrakların boylarını büyütüp devleşen
sorunları gözden kaçırmaya çalıştı.
Heykel fakiri ülkemizde, toplumun önde gelen değerlerini temsil
eden, anımsanacak başarıları gerçekleştiren kişilerinin
heykellerini dikmek yerine, tek adam kültünü beslemek istercesine
hep, hem de kimileri her türlü estetikten yoksun Atatürk
heykellerini dikmenin yanlış olduğunu düşündüm ve hâlâ da
düşünmekteyim.