Sevgili,
Yaşam her zaman büyük mutluluklardan oluşmuyor. Küçük mutluluklar daha çok.
Aydınlığa hasret yaşarken, geçen gün onlardan birine rastlayınca içim ışıdı.
Beşiktaş’ın, sezon sonunda yolunu ayırdığı eski teknik direktörü Slaven Bilic’i bir grup siyah-beyazlı taraftarın Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan sevgi gösterileriyle uğurlamaları haberiydi içimi aydınlatan.
Doğrusu ya, lig şampiyonluğunu son üç haftaya kadar Galatasaray ve Fenerbahçe ile birlikte kovaladığı halde, ancak 3. olan Beşiktaş’ın teknik direktörüyle yollarını ayırma biçimini pek içime sindirememiştim.
Bana göre, Beşiktaş bu sezon iyi futbol oynamış, hele hele tarihinin en büyük yenilgilerinden birini aldığı İngiltere’nin önde gelen ekibi Liverpool’u UEFA kupasından eleyerek, büyük bir başarıya imza atmıştı.
Ama mevsimin sonuna dek potada kalmayı başaran Beşiktaş şampiyon olamayınca, Bilic de bir mevsim daha kalmak istemesine karşın ayrılmak zorunda kalmıştı.
Güç bir sezon geçirmişti Beşiktaş bu yıl.
İnönü Stadı’nın bir türlü bitmeyen inşaatı yüzünden bu mevsim Beşiktaş’ın sığıntı sezonu olmuş, takım kendi sahasında oynama avantajını bir kez olsun elde edememişti.
***
Yani Bilic’ten rakiplerinin elde ettikleri imkânlara sahip olmadan, onlardan daha başarılı olması istenmiş, olmayınca da başarısızlığın faturası ona kesilmişti.
Oysa başarılı bir oyunculuk kariyerinden sonra, teknik adam olarak da yeni başarılar kazanmış olan futbolculuğunun yanı sıra, hukukçu ve profesyonel gitarcı olan Bilic karizmatik, entelektüel derinliği olan sanatçı inceliğine sahip kişiliğiyle Beşiktaş oyuncuları ve taraftarı üzerinde etki yapmış, hem Beşiktaş’a iyi futbol oynatmış, hem de takıma ve taraftara özgüven kazandırmıştı.
Belki de Beşiktaş bu yolda devam ederse, yeni stadına kavuşacağı gelecek yıl geçmişteki bu birikimleri sayesinde şampiyon olacaktı.
Ama Türkiye’de böyle şeylere kulak asılmıyordu. Varsa yoksa hemen başarıydı. Nitekim bu defa da öyle oldu. Bilic’in bileti daha şampiyon olmayacakları kesinleştiği anda kesiliverdi.