Seçime şunun şurasında üç haftadan az kaldı, hepimiz seçim
derken başka bir şeyi kastediyoruz. Aynı dili değil de, aynı
sözcüklerle ayrı dili konuşunca sağırlar diyaloğu çıkmazında
sıkışmak kaçınılmaz oluyor.
“Halk yerel yöneticilerini saptayacağına göre, yapılacak olan bir
yerel seçimdir” diyorlar.
Acaba gerçekten öyle mi?
Yerel yönetimler, merkezi idarenin onayı olmadan hiçbir şey
yapamayacağına, paranın musluğu merkezi idarede, daha doğrusu tek
kişinin elinde bulunduğuna göre, sandıktan çıkacak olan, yerel
yönetim ile ilgili milli iradenin ne kıymeti harbiyesi olur ki? O
soru da tabii ki sandıktan milli iradenin aksaksız çıkması
varsayımının gerçekleşmesi halinde geçerli. Acaba, milli irade 31
Mart günü sandıktan saptırılmadan çıkabilecek mi?
Çıktığını varsaysak bile, seçilen yerel yöneticilerinin tepeden
gelen kişisel bir kararla milli iradeyle geldikleri makamlardan
alınıp yerlerine kayyım atanmaları olasılığı hep var olduğuna ve
bize de bu husus bıktırırcasına bir ısrarla anımsatıldığına göre,
milli iradenin şahsi irade karşısında ne hükmü olabilecek ki?
*** Bütün bunlar, 31 Mart seçiminin
aslında, Reis’in rejiminin ve politikalarının onaylanıp
onaylanmadığını gösteren bir plebisit olmaktan öteye geçemeyeceğini
göstermiyor mu?
Hem tüm otoriter - totaliter rejimlerde, bütün seçimler bir anlamda
plebisit değil mi?
Bunların yanı sıra 31 Mart seçimlerinin Türkiye’nin beka sorunu
olup olmadığı tartışması hâlâ ısrarla sürüyor.
Aslında seçim olmasa da Türkiye’nin bekası sorunu son dönemde hep
gündemde.
Beka sorununun bizatihi tartışılması bile onun varlığının
kanıtıdır.