Tayyip Bey iktidarına kadarki Cumhuriyet
hükümetleri, Ortadoğu konusunda Osmanlı’nın geçmiş tecrübelerinden
çıkardığı dersten de yararlanarak, hep sakınımlı davranırlar,
komşularıyla iyi ilişkileri sürdürmeye çalışırken, bölgesel
sorunlara taraf olmamaya, Ortadoğu batağından uzak durmaya özen
gösterirlerdi.
Menderes’in Bağdat Paktı dönemi ve
Irak’ta Nuri
Sait ve Faysal’ın darbe ile
devrilmelerine karşı, ABD’nin son anda “Ne yapıyorsunuz?
Kendinize gelin!”diyerek durdurduğu askeri müdahale girişimi,
TC’nin “yurtta barış, dünyada barış” ilkesinden yola
çıkan geleneksel politikasıyla çelişen bir istisna olarak kabul
edilebilir.
Ortadoğu bataklığına düşmenin ne büyük bir tehlike olduğunu bilen
Cumhuriyet diplomasisi, bölge ülkelerinin toprak bütünlükleri ile
istikrarlarının kendisi için ne denli yaşamsal olduğunun da
bilincindeydi.
Bu sağlamcı politikanın temel ilkesi bölgeye laik
yaklaşımdı.
Tayyip Bey’i iktidara taşıyan ılımlı İslam modeliyle birlikte
Ankara’nın Ortadoğu politikası bu doğrultudan çıkarak, BOP’un
eşbaşkanlığı çizgisine girdi.
BOP’un, Türkiye dahil bölge ülkelerinin sınırlarını
değiştireceği CondoleezzaRice tarafından
açıkça yazılmış olmasına rağmen, Tayyip Bey BOP’un eşbaşkanı
olduğunu iftiharla ilan etmekten çekinmedi.
***
Tayyip Bey BOP doğrultusundaki politikasını, Osmanlıcılık özlemlerini de katarak, bölgedeki Sünni İslamcı güçlerin ağabeyi rolüyle bir arada sürdürmeye kalkmıştı. Tayyip Bey birbiriyle bağdaşmayan bu iki rolü aynı anda oynamaya çalışırken, komşu Suriye’deki karışıklığın önlenmesi, istikrarının ve bütünlüğünün korunması için elinden geleni yapmak yerine, yangına körükle koşmuş, Suriye’nin mezhep çatışmalarıyla parçalanmasına katkıda bulunmuştur.