Sesinden de belli oluyordu ki, yıllar aziz sınıf arkadaşımın
okul sıralarındaki enerjisini, azmini solduramamıştı.
Tok sesi telefondan taşıyor, sanki dalga dalga odayı
kaplıyordu:
- Biz bu Cumhuriyeti sokakta bulmadık! Cumhuriyet, eninde sonunda
kendine yönelen tehdidi ezer geçer. İnan bana!
- Seni ve senin gibileri görünce tabii ki inanıyorum, hiç kuşkun
olmasın, dedim.
Haklıydı. Biz bu Cumhuriyeti sokakta bulmamıştık, kendiliğinden bir
anda oluşmuş da değildi. Salt bir adamın iradesinin ürünü olarak
gelmemişti ki, başka bir adamın iradesiyle yok
edilebilsin.
Uzun bir yürüyüştür Cumhuriyet, muştuları 1923’ten çok daha
gerilere giden...
Tarihe iyi bakanlar, saltanatın Taif zindanında
öldürttüğü Mithat Paşa’da (1822- 1884)
Cumhuriyetin ilk müjdecilerinden birini görürler.
Ve 1884’te, Mithat Paşa’yı Taif’de boğduran saltanat ne akıbetini
önleyebildi ne de Cumhuriyet’i engelleyebildi.
Çanakkale destanını kanıyla canıyla yazan öğrenci- asker şehitlerdi
Cumhuriyet’in habercileri.
Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür, eğitimci şairdi, Cumhuriyetin
habercisi.
***
Önce her biri kendi yöresinde, işgale, istilaya, zillete karşı
direnmek için bir araya gelen, yerelden bölgesele sıçrayan, oradan
ulusala geçen, bağımsızlık ve istiklal ateşini, Anadolu’nun dört
bir yanında çoban ateşleri gibi yakan 29 kongreden süzülüp gelmişti
Cumhuriyet.
Cumhuriyet, halk iradesinin ifadesi olan savaş içinde tohumu
atılmış, filizlenip gelişmiş savaş demokrasisinin imbiğinden
geçerek, her gün kendi doğumunun muştusunu vermiş bir ulusun uzun
yürüyüşüdür.