Sistemlerin en az kötüsü olduğunda
çoğunluğun ittifak ettiği demokrasiler şu varsayıma
dayanır:
Halk kendi oyuyla kendisi için en iyi ve doğru
olanı seçme yetisine sahiptir.
Lafı uzatmamak
için Jean Jacques Rousseau’nun,
milli irade konusunda artık aşılmış ve aşınmış görüşlerine burada
girmeyip yalnızca bu varsayımın gerçekleşmesi için bazı önkoşullar
olduğunu vurgulamakla yetineceğiz.
Burada halkın yetkinliği geliyor
gündeme.
Aranan yetkinliğin olabilmesi için her şeyden
önce, topluluğun sorgulama yetisine sahip bulunması
gerekir.
Sorgulama uygulamasının bir yana itiliverdiği
biat toplumlarında salt bu nedenle seçmenin yetkinliği ve
dolayısıyla da demokrasi maluldür.
***
Toplumun sorgulama yetisine ve alışkanlığına
sahip olması da tek başına yeterli değildir. Aynı zamanda ülkede
gerçekten ne olup bittiğinden haberdar olması da
zorunludur.
Burada yazılısı, sözlüsü ve görseliyle medya
giriyor devreye. Çünkü demokrasilerde halkın haber alma
gereksinimine medya yanıt verir.
Medyanın etkinliği, uzmanlığı, tarafsızlığı,
dürüstlüğü ve yetkinliğiyle desteklenmediği takdirde işlevini
yerine getirmesi imkânsızdır.
Medyanın tarafsızlığı çok yönlü bir kavramdır,
ekonomik ve siyasal iktidarların her birinin baskılarından azade,
onların karşısında bağımsız olmanın yanı sıra, biatı zorunlu gören
dinsel baskı çevrelerinden bağımsızlık da
zaruridir.
Medyanın dürüstlüğünün yanında, olayları tüm
yönleriyle, çok boyutlu olarak verecek yetkinliğe de sahip olması
gerekir.
Medyanın siyasal iktidarın borazanı haline
geldiği ülkelerde işlevini yerine getiremeyeceği, bunun yanı sıra
basın özgürlüğünün, demokrasinin onsuz olmazı olduğu da
bedahattir.
Bütün buraya kadar olanlar halkın kendi
yararına olanı oylarıyla saptayabilmesi için şart olmakla birlikte
yine de yetersizdir.
Toplumun kendi için en iyisini bulabilmesi
elindeki verileri değerlendirirken neyin ne olduğunu bilecek bir
düzeye erişmesine yeterli bir eğitimden de geçmiş olmasına
bağlıdır.