Sevgili,
Pazartesi günü toprağa verdiğimiz yazaravukat,
tiyatrocu Yiğit Okur, sanat yaşamına daha
lise yıllarında atılmış ve kendini
de Haldun Taner’in
tilmizi (öğrencisi) ilan etmişti. Yeteneklerin elinden tutmayı
görev bilen Hoca da itiraz etmemişti. Yiğit Okur son
kitabı “Buralardan Geçerken”de anlatıyor:
“Adını hatırlamadığım bir piyesi seyrediyorduk. Perde
aralığında Hoca sordu:
- Siz niye düz yazı denemiyorsunuz?
- Efendim biriktiriyorum, bekliyorum.
- Ya demek bekliyorsunuz. Beklemeye koyulduysanız
daha kırk yıl beklersiniz.”
Hoca’nın kehaneti aynen çıkmış, Yiğit Okur kırk yıl aradan sonra
yazmaya başlamış ve birbiri ardından gelen 13 kitabından birindeki
öykülerle 2003’te Haldun Taner Ödülü’nü kazanmıştı.
Yiğit Okur’un lisede en ünlü şiiri de “Elizabeth’in donu”dur,
daha doğrusu çoğu kişi gibi ben de öyle sanırdım.
Olay şöyle: Yiğit Okur 11. sınıfta kimyadan ikmale kalmıştır. Bir
arkadaşının defterini almak için yaz tatili sırasında okula gider.
Boş olan sınıflardan birinin kara
tahtasında“Elizabeth’in donu” diye bir şiir görür. (O
günlerde ünlü
oyuncu Elizabeth Taylor’un
donunun bir hayır müzayedesinde bin dolara satıldığına dair bir
haber yayımlanmıştır gazetelerde).
***
Şiir şöyledir:
“Elizabeth’in donu bin dolar
seninkine Kezbanım, pire dolar, bit dolar”
Yiğit şiiri çok beğenmiştir. Hemen Çiçek Pasajı’na koşar, oradaki
arkadaşlarına okur.
Herkes kendisini tebrik eder. O her ne kadar
ısrarla “Ben yazmadım” dese de kimseyi inandıramaz.
Şiir üstüne kalmıştır, ne yapsa ne etse, derdini anlatamaz. Küçük
sınıfta bir tıfıl olan ben de yıllarca onu Yiğit Okur’un şiiri
sandım. Bütün bunların üstüne bir de “iyi saatte olsunlar”,
şiirde komünizm propagandası koklamasınlar mı? Yiğit Okur derdini
güç anlatır, yakayı zor sıyırır “Birinci Şube”deki
sorgusunda.
Görüyorsun Sevgili, bu memlekette Aziz
Nesin’ler tesadüfen çıkmıyor.
Bir de dayım Yavuz Işılay’ın bir Yiğit anısı
var. Aktarıyorum:
***
“Bir seferinde 1988’de galiba, Yiğit ve Faruk Süren ile Paris’e gittik. Bir gece hafif çakırkeyif dolaşırken Theatre des Champs Elysee’nin tam boşalma saatindeönünden geçerken bir de baktık ki, başrol oyuncusu Michele Morgan tiyatrodan çıktı, minik bir arabanın direksiyonuna geçti. Malum Paris’te arabalar tampon tampona, yapışık park ettiklerinden, nasıl çıkacak diye merakla bakıyorduk.