Sevgili,
Silivri’de Can
Dündar ve Erdem Gül için
haftanın günlerinin anlamı değişmiştir sanırım. Artık günler avukat
ziyareti, görüşme ve açık görüşme günü olarak birbirlerinden
ayrılıyordur herhalde.
Yoksa içeride, pazartesinin perşembeden, cumanın çarşambadan bir
farkı yok. Tıpkı uzaklıklar gibi. Can Dündar ile Erdem Gül’e,
evleri de, Sidney de aynı uzaklıkta, aynı
ulaşılmazlıktadırlar.
Onun için sana “dünyada her yere aynı uzaklıktaki mekân
neresidir” diye sorarlarsa bil ki, yanıtı
hapishanedir.
Bu pazar elimde değil, Silivri’ye yeni girenleri
düşünüyorum.
Bence, yeni girenler, eski girenler, şundan girenler, bundan
girenler ayrımı yapmaksızın onları hep düşünmeliyiz. Hatta günün
belirli bir zamanında, örneğin tam öğle üzeri, beş dakika süreyle,
bizim için içeride olanlara yoğunlaşmalıyız. Bu empati kendi içinde
bulunduğumuz durumu daha iyi kavramamızı da sağlar.
Bu arada İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı önceki gün yaptığı yazılı
açıklama ile arkadaşlarımızı düşündüğünü bir kez daha
kanıtlamıştır.
***
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi
Salihoğlu’nun imzasını taşıyan ve soruşturmanın anayasal
teminat altında bulunan basın özgürlüğü ile hiçbir alakası
bulunmadığını belirten açıklama beni 31 yıl
öncesine, Kenan Evren dönemine
götürdü.
O zaman, bir grup profesör, sanatçı, gazeteci, dünyanın en büyük
barosunun başkanı, yıllarca devleti yurtdışında temsil etmiş bir
emekli büyükelçi tutuklanıp içeri tıkılmışlardı. Elli ABD Kongre
üyesi de, düşünce özgürlüğüyle bağdaşmayan bu davranışı düşünce
özgürlüğü adına eleştirmişlerdi. Evren’in Çankaya’da oturduğu ve bu
kişilerle ilgili davayı bizzat takip ettiği bir dönemde yaptığı
açıklamada devlet söz konusu kişilerin düşüncelerini açıkladıkları
için değil, anarşist oldukları için içeri alındıklarını ileri
sürmüştü.