Haberin toplumsal açıdan en korkunç tarafı hiç de şaşırtıcı
olmamasıydı.
Olay özetle şöyle: Kocaeli Kartepe’de işlettiği büfede ruhsatlı
olarak alkollü içki satan Güler Sezgin’in işyerine, 24 Ağustos
akşamı 23.30 sıralarında polis
memuru D.B.gelmiş ve yasak saatinden sonra
içki sattığına dair hakkında şikâyet olduğunu belirtmiş, Güler
Sezgin’in böyle bir şey olmadığını söylemesine rağmen, polis
tartışmaya başlamış, büfeci ve eşini döverek kimi içki şişelerini
kırmış.
Mağdur olduklarını belirten Sezgin, devlet hastanesinde muayene
olduğunu ancak yara izi olmadığından darp raporu da alamadığını
söylemiştir.
Güler Sezgin’in, iddialarını doğrulayan elindeki kırık içki
şişelerinin dışında delili yok. Bu durumda onlar da ne kadar delil
sayılır, takdirinize kalmış.
Ama şunu sormak isterim:
- Türkiye’nin genel ortamına bakınca olay sizi şaşırttı mı?
Ülkemizde yaşam biçimine müdahale artık, “umuru adiye”den oldu.
Artık insanlar, korkudan evlerine kapanarak içiyorlar. Daha doğrusu
Anadolu’nun çoğu kesiminde öyleydi de, artık daha büyük merkezlere
de sıçramaya başladı.
***
Ama bir açıdan bakınca, içki içenlere baskı artık önemini
yitirmiştir. Öyle ya, insanlar artık şehit olan evlatlarının,
eşlerinin cenaze törenlerini nerede yapacakları konusunda bile
baskı altında olduklarına göre!..
Beşikten mezara insanlarımızın yaşamlarının her anını ve her yönünü
denetim altında tutmayı hedefleyen “Tayyibanizm”in bunun için
kullandığı en etkili, en sinsi araç mahalle baskısıdır.
Tayyibanizmin, bu konuda yol gösterici ideologlarının polise bu
mekanizmada biçtikleri rol de, seyirci kalmakla sınırlı pasif
tutumdu.
Ama olayımızda, Güler Sezgin’in büfesini sık sık ziyaret eden polis
memuru D.B. durumdan vazife çıkarıp kendisine biçilen rolün
sınırlarını aşmış.
***