Perşembe, Fransa’da iki yıl süren ve 1 Kasım 2017’de sona eren,
OHAL uygulamasını Türkiye’deki OHAL ile karşılaştırmıştım.
Bu arada hemen belirteyim ki perşembe günü, Fransa’da nefret,
şiddet ve terörü kışkırttıkları için kapatılan cami sayısı sehven
61 olarak yazılmıştır. Doğrusu 16 olacaktır.
Türkiye’deki 15 aylık OHAL uygulamasının insan hakları
çiğnenmeleri, yurttaş mağduriyeti açılarından, Fransa’da iki yıl
süren dönemi kat be kat geride bıraktığı yapılan karşılaştırmada
görülüyordu.
Belki daha doğrusu yapılıp, Türkiye’deki “normal hal” ile
Fransa’daki olağanüstü hal karşılaştırılsaydı görülecekti ki
Fransa’nın OHAL dönemi, temel hak ve özgürlükler açısından
Türkiye’nin “normal” dönemine oranla daha iyiydi.
Fransa’da OHAL döneminde, iktidarın tasarrufları ve KHK’ler
üzerindeki yargı denetimi Türkiye’de OHAL ile by-pass edilmeden
önceki yargı denetiminden daha büyük güvenceler sağlamaktaydı.
Çünkü o yargı, Türkiye’deki “normal dönem” yargısının aksine
bağımsızdı.
Türkiye’de yargının bağımsız olmaması, onu güvence olmaktan
öylesine çıkarmıştı ki OHAL’in yargının by-pass edilmesinden
yakınmanın da bir anlamı kalmamıştı.
Öyle ya, yargı bağımsız olmadıktan sonra devre dışı bırakılsa ne
olur, bırakılmasa ne olur!
*** İki ülke demokrasileri
arasındaki bu korkunç fark nereden kaynaklanıyor?
Kendimi bildim bileli Türkiye’de demokrasinin işlememesinden
yakınılır.
1950’li yıllarda, bu durum daha çok yeni olan demokrasimizin
çocukluk hastalığına bağlanırdı ve bunu hepimiz onaylardık.
Oysa düşünmezdik ki daha o zamanlar...