Sevgili,
“Derken bir gün zart diye giriyor sınıfa gözünde şişe dibi gözlükler, elinde tahta ağızlığı, ağır ağır yürüyor kürsüye saçı epeyce dökülmüş, kararlı dev adam
-Oturun! diyor yarım göt ayağa kalkmış ve gereken suskunluğa henüz ulaşmamış olan bizlere.
-Mollalar o önünüzdeki üstünde ‘Edebiyat’ yazan kitap okunmayacak! Ananıza babanıza söyleyin size birer Sait Faik külliyatı alsın. Haftaya edebiyat! Bu ders serbestsiniz, diyerek çekip gidiyor sınıftan.
Tahir Alangu’nun bu muhteşem anarşist tavrını çok beğenerek, onu özleyerek bekliyoruz ikinci edebiyat dersini. Alangu sınıfın kapısında belirince de birden çakı gibi dikiliyor sınıf, kıl kıpırdamıyor. Tören suskunluğu içindeyiz. Sıraların üstünde yalnız Sait Faik kitapları.
Açın ‘Semaver’ hikâyesini! Sen Oku! diyor parmağıyla Nedim’i göstererek....
...Bir ay içinde herkes Sait Faik’i hatmetmiş durumda... Her gün yeni bir pencere açıyor bize Tahir Baba... Sınıfta neredeyse herkes öykü yazmaya başlıyor... Birden fazla duvar gazetesi çıkarılıyor. Teneffüslerde sabırla okuyor duvar gazetesine yazdıklarımızı Alangu.
Birinin ukala velisi müfredat programını uygulamıyor, diye şikâyet etmiş hocamızı, Ankara’dan müfettiş geliyor. Sınıfa sokmuyor müfettişi Alangu.
-Arkadaşlarla edebiyat görüşüyoruz. Edebiyatın teftişi olmaz çok ayıptır! diyerek yolcu ediyor, hiç böyle bir adam görmemiş olan şaşkın müfettişi.
Sonra bir gün içimizden birilerini dolma parmaklarıyla göstererek,
-Sen! Sen! Sen! Sizler yazar olacaksınız, bu işin peşini bırkmayın... Çok okuyun. Günlük tutun mollalar! diyor. Tahir Alangu’nun parmakla gösterdiğinde utanarak önüne bakan, yüzü kızaran bu küçük çocuklar, Nedim Gürsel, Selim İleri, Mahir Şaul, Engin Ardınç, İzzet Yasar, Ferhan Şensoy...”