On yıl kadar oluyor, Paris’te Pompidou Sanat Merkezi’nde, geçenlerde (21 Haziran 2016) Celal Üster’in de yazısında söz ettiği, Fransız ressam Nicolas de Stael’in futbolu işleyen yapıtlarını gördüğümde çok etkilenmiştim. O güne değin hep düşünmüşümdür, ressamlar neden futbol konusunu resmetmezler diye.
Çocukluk yıllarımdan beri futbol tutkunuyum. Dün toprağa verdiğimiz Turgay Şeren’i ilk kez seyrettiğimde, Galatasaray İlkokulu’nun 3. sınıfındaydım, çocukluk, gençlik geride kaldı, hayatın sonuna geldim, artık televizyondan izler de olsam, hâlâ ilgim sürüyor.
Sevinçle görüyorum ki, ciddi, değerli nice insan da 20. yüzyılda olduğu gibi, 21. yüzyılda da toplumsal bir fenomen olmayı sürdüren futbolu önemsiyor.
Gerçekten de futbol hayatımıza renk, çeşni katan bir öğe.
Bir gün Ali Sami Yen’de maç izlerken görünce şaşırdığım sanatçı dostum Ali Ulvidert yanmıştı:
- Benim futbola ilgim geç başladı. Geç kaldığım için de bunca yıl neler kaybetmişim diye üzüldüm hep.
Sonra da nasıl Galatasaraylı olduğunu şöyle anlattı:
“Çocukluğumda bir gün sordular hangi takımı tutuyorsun diye, ben öyle bir şeybilmiyorum, anlattılar, sonra da üstelediler: ‘Yani Fenerli misin, yoksa Galatasaraylı mı?’.
O sırada karşımda kırık dökük bir sokak feneri, feneri hiç gözüm tutmadı, ben de‘Galatasaraylıyım’ dedim.”
***
Nice ciddi adam, futbola gönül vermiştir, nedense pek bilinmez. Örneğin Galatasaray taraftarı olan Uğur Mumcu’nun Bahçelievler Deneme Lisesi yıllarında Turgay Şeren’i kendine örnek almış gözünü budaktan sakınmaz bir kaleci olduğunu, zarifHaldun Taner’in usta futbolculuğunu, Orhan Kemal’in stiliyle Adana’nın en iyi futbolcuları arasına girdiğini, keza Adana yıllarında Turhan Selçuk’un acar santrfor olarak meşhurken kardeşi İlhan Selçuk’un da milimetrik paslar atan bir orta saha oyuncusu olarak parladığını, Selçuk kardeşlerin, Fenerbahçe’de oynamayı tasarladıklarını kaç kişi bilir?