Başlıkta geçen APO, Abdullah
Öcalan değil. APO 1960’ların sonlarında ve erken
1970’lerde, Federal Almanya’da işbaşında olan CDU-CSU
SPD “Büyük koalisyon”undan, düş kırıklığına uğramış olan solcu
gençlerin başlattıkları Ausser parlamentariche opposition
- “parlamento dışı muhalefet” (PDM ) akımının
inisiyalleri.
F. Almanya’da Sosyal Demokratlar’ın Hıristiyan Demokratlar ile
koalisyon içinde de olsa, nihayet iktidara adım atmaları, solcu
gençlerin onlara bağladığı umutların gerçekleşmesini
sağlayamayınca, lideri ve gayri resmi sözcüsü bir süre Rudi
Dutschke olan bir grubun, parlamento dışı muhalefet sloganıyla,
siyaseti sokağa taşıma girişimleri, Avrupa’yı yakından izleyen
Türkiye’de de yankı buldu.
O sıralarda Akşam’daki köşemde özendirerek, konuyu oldukça
izlediğimi anımsıyorum. Ama daha da ilginci, Altan
Öymen gibi, Alman siyasetini de yakından tanıyan,
önemli gazeteci yazarlar da konuyu etraflıca
işlemişlerdi.
APO koşullar böyle bir politikayı zorunlu kılmadığından bir ölçünün
ötesinde yankı bulmadı. Türkiye’de ise PDM’ci akımlar, 12 Mart ile
noktalandı.
***
Parlamentonun siyasetin ağırlık merkezlerinden biri olması
demokrasinin önde gelen sağlık göstergelerinden biridir.
AKP’nin “Türk tipi başkanlık sistemi” etiketi altında
sunmaya çalıştığı tek adam sultasını egemen kılmayı öngören anayasa
değişikliğiyle parlamento bütün işlevlerini kaybederek
işlevsizleştirilecektir.
Yasama ve yürütmeyi denetleme işlevlerinden yoksun kalacak olan
parlamento, sistemin egemeni tek adamın aynı zamanda parti başkanı
sıfatına da sahip olacağından kompozisyonu bakımından da, tek
adamın tek başına at koşturduğu bir alan olacaktır.
Büyük gerginlikler içinde süren görüşmeler sonunda AKP’nin,
anayasanın 175. maddesinin öngördüğü gizli oy zorunluluğunu da hiçe
sayarak istediği, parlamentonun işlevsizleştirilmesi sonucunu
parlamentodan geçireceği görülüyor.