1 Eylül “Dünya Barış Günü” idi. Her yerde barış
konuşuldu, barış ile ilgili programlar yapıldı. İzmir’de bunlardan
birine katıldım. Orada anlatmaya çalıştıklarımı dilim döndüğünce
yansıtmak isterim...
Çoğu kişinin, özlemi insanlık kadar eski sandığı barış aslında 19.
ve özellikle de 20. yüzyılda bambaşka içerik ve boyut kazanmış bir
kavramdır.
Tarım toplumlarında, barış başat bir kavram değildi, ancak sanayi
toplumu ile insanlığın önemli kaygılarından biri haline geldi ve
nükleer silahlarla birlikte de birinci sıraya oturdu.
Daha önce savaşların birbirlerini izlemesi, mevsimlerin
birbirlerini izlemeleri gibi kaçınılmaz bir olay olarak
görülürdü.
Her savaşın kendi barışı, her barışın da kendi savaşının olduğu
süreç savaş barış diyalektiğini oluştururdu.
Sanayi devrimi ile silah teknolojisi çok gelişince, yine diyalektik
bir biçimde, savaşların büyük sanayi baronlarına getirileri
artarken sosyal maliyetleri de altından kalkılamayacak biçimde
yükseliyordu.
***
İkinci Dünya Savaşı sona ererken ulaşılan nükleer silah
teknolojisi ile birlikte, savaş- barış diyalektiği de
kırıldı.
O tarihten itibaren olası bir 3. Dünya Savaşı, barışı olmayan
savaş, başka bir deyişle, onunla her şeyin biteceği bir son savaş
olacaktı.
Savaşın galibi ve de barışı olmayacaktı, çünkü erişilen teknoloji
sonucu, topyekûn bir savaşla taraflar birbirlerini yok edecekler,
ayakta bir şey kalmayacaktı.
Hatta, bilim adamları istek dışında rastlantısal olarak çıkabilecek
bir savaş ile dahi insanlığın sonunun gelebileceğini ileri
sürmekteydiler, 1960’lı yıllarda.
Stanley Kubrick’in 1964 yapımı Dr. Strangelove
filmi bu olasılığı anlatmaktaydı.
Durum böyle olunca 20. yüzyılın en büyük endişesi de insanlığın
topyekûn bir nükleer savaşla kendi kendini yok etmesinin önüne
geçilmesi oluyordu.
Dünya Barış hareketi, bu kaygının boy verdiği, 1950’li yıllarda
ortaya çıkmış ve 1960’larda 70’lerde güçlenerek doruğa
tırmanmıştır.
Türkiye’deki barış hareketleri de dünyaya paralel olarak bu sürede
gelişmiştir.
***
Kırk yıl kadar, nükleer dehşet dengesi içinde yaşayan insanlığın, topyekûn bir nükler savaş ile kendi kendini yok etmesi tehlikesi, 9 Kasım 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla başlayan süreçle, blokların yok olması, daha doğrusu birinin ortadan kalkarak, ötekisinin tek kalmasıyla, birden bitti.