İçinde debelenmekte olduğumuz krizin, salt ABD’nin yaptırım
kararlarının açıklamasının ürünü olmadığını, Rahip
Brunson olayının da burada bir vesileden ileri
geçmediğini, dolayısıyla, ortada kimilerinin ileri sürdüğü gibi,
antiemperyalist bir direniş olmadığını daha önce belirtmeye
çalışmıştım.
Brunson olayının kendisine gelince: Olay Trump’un
Rahip’in derhal bırakılmasında diretmesi, Türkiye’nin de bağımsız
yargının kararlarına müdahale oluşturan dayatmalara kulak
asmayacağını söylemesinde düğümleniyor.
Burada kabul etmek gerekir ki Türkiye’nin ileri sürdüğü görüşün
zayıf noktası, güçler ayrılığı ilkesine saygılı olduğu ileri
sürülen ülkemizde, yargının bağımsız olduğu savıdır.
Her ne kadar temennimiz bu doğrultuda olsa bile, bu konuda ulusal
ve uluslararası kamuoyları ve siyaset ile hukuk çevrelerinde çok
ciddi kuşkuların varlığını yadsıyamayız.
*** Ülkemizde yargının bağımsız olup
olmadığı tartışmasını bir yana koysak bile, somut konularındaki
mahkeme kararlarında bile yargımızın temel hak ve özgürlükler
konusunda çağın önde gelen yargı organlarına göre oldukça geri
kalmış olduğu gerçeğini görmezden gelemeyiz.
Brunson somutunda olaya bakıldığı zaman ilginç durumlarla
karşılaşılıyor.
Değerli gazeteci yazar Sedat Ergin Hürriyet’teki
köşesinde, Brunson dosyasının geniş bir özetini verdi birkaç gün
üst üste. Oradan benim de çevremdeki hukukçuların da edindiği
izlenim, delillerin iddialara göre bir hayli hafif
kaldıklarıydı.
Neyse onu da bırakalım bir yana.
Son olarak Brunson’un avukatı İsmail Cem
Halavut’un ev hapsi ve yurtdışına çıkış yasağının
kaldırı...