Köşe yazısı yazmak, insana, herkesten bir
gün önce yaşamak imkânını veriyor.
Örneğin şu anda cumartesi, ama ben sizin pazar
günü okuyacağınız yazıyı yazarken, cumartesiden pazarı
yaşıyorum.
Pazar günleri, nedense hep hapistekileri
düşünür, utanırım. Birileri nahak yere hapiste yatarken, elini
kolunu sallayarak, dışarıda gezmekten, utanmakta garipsenecek bir
yan yok. Bu dönemde hapistekiler, aynı zamanda bizim için
yatmaktadırlar. Her sabah gazeteyi aldığımda Cumhuriyet
tutuklularını görünce içim bir tuhaf oluyor. Ama üzüntüm, utancım
yalnız onlarla sınırlı değil. Aynı görüşleri paylaşmadığım,
Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay, Ahmet
ve Mehmet Altan için de aynı üzüntüyü, aynı utancı
duyuyorum. Haksız yere yattıklarına inandığım onlar da özgür
olmadan kimse gerçek anlamda özgür olamayacak.
***
İçeridekileri neden özellikle pazar günleri
daha çok düşündüğümü bilemiyorum.
Oysa hapishanede, pazarın diğer günlerden bir
farkı yoktur.
Geçen pazar da Silivri tutuklusu
Kadri Gürsel, karısının ve
oğlunun da katıldığı Galatasaray’ın “pilav” gününde başta
sınıf arkadaşları olmak üzere, bütün okuldaşları tarafından coşkun
bir sevgiyle anıldı.
Doğan Koloğlu anlatmıştı. 12
Mart döneminde Çetin Altan ile birlikte 12 Eylül
döneminde de bir ara onlardan daha genç dört Galatasaraylı olarak
bizlerin de kaldığımız Sağmalcılar C-16 koğuşunda yattıklarında,
okul arkadaşlarından bir grup, pilav gününde okuldan aldıkları
pilavı Sağmalcılar’a getirmişler.
12 Eylül döneminde bile var olan bu tür
insancıl olanaklar, artık yok.
12 Eylül dönemi hukukun işleyişi bakımından da,
daha iyi diyemeyeceğim, ama bugünden hiç değilse daha az
kötüydü.
Nitekim Kadri Gürsel, bu olgunun canlı
örneği.
Kadri diğer arkadaşlarımız Akın
Atalay, Murat Sabuncu, Güray Öz,
HakanKara, Turhan Günay, Musa Kart, Önder
Çelik, Bülent Utku, Mustafa
KemalGüngör ile birlikte, yedi buçuk
aydır tutuklu. Onları üç aylık tutukluluğuyla
Ahmet Şık, iki ayla Y.
Emre İper ve bir ayla Oğuz Güven
izliyor.
Bu arkadaşlarımız aslında bir tedbir olması
gereken tutukluluk yoluyla infaz ediliyorlar ve infazları uzadıkça
da, adaletin tecelli imkânı ortadan kalkıyor.
Öyle ya! Bu arkadaşlar yarın öbür gün
yargılanıp beraat etseler bile, sonuçta belli bir mahkûmiyetin
infazının karşılığına eş düşen bir süreyi zaten yatmış
olacaklar.