İki gün sonra yine seçim var. 19. yüzyılın dördüncü çeyreğinden
beri hep sandık başına gidiyoruz, bu gidişlerin sonucunda neler
geldi, ama bir türlü doğru dürüst bir demokrasi gelemedi. Bu durumu
seçim uygulamasının yeterince köklü olmamasına bağlayanlar
yanılıyorlar. 132 yıl bir toplumun artık olgunlaşması için yeterli
süre...
Seçimlerin, bütün kuralların doğru dürüst uygulanmadığı, kurumların
yerli yerine oturmadığı, zorunlu koşulların tümünün yerine
getirilmediği ortamlarda, yalnız sandığın görülmesiyle yetinilen “o
biçim seçim”ler olmasından kaynaklanıyor bütün maraz.
Yoksa oyun kuralıyla oynansa ve seçmen rahat bırakılsa, halk
demokrasiyi seçecek de, yakasını bırakan yok.
2019 seçimi de işte öyle bir seçim.
Bir kez neyi seçiyorsunuz, belli değil. İstanbul’un cadde, sokak ve
meydanlarındaki afişlerde en çok Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın resmi var. Seçim onun seçimi mi?
Reis sisteminin yandaşlarına sorarsanız, yerel yönetimler, yasama,
yürütme, yargı, kültür sanat, ekonomi, hatta spor, her şey ondan
sorulduğuna göre seçim de onun.
Ve yine bekamız Reis’e bağlı olduğundan, bu seçim bir yerel seçim
değil, bir beka sorunu.
*** Halkın seçim yapması için, neyin
ne olduğunu bilmesi şart. Bunun için de bilgilenme, yani basın ve
ifade özgürlüğü olması gerek.
Ama bu son “o biçim seçim”de o yok.
Rotatiflerin ve ekranların büyük çoğunluğu, Reis’in görüşlerini,
azarlarını, hakaretlerini yayımlıyor, ona cevap verenler ise tehdit
ediliyordu:
- Tıkarız içeri ha!
Çirkinliklere, yolsuzluklara, kanunsuzluklara, zorbalığa ve zulme
kızılmıyor, aynalara kızıp saldırılıyordu.
İktidar almıştı yanına, yasamasıyla, yürütmesiyle, yargısıyla
devletin bütün olanaklarını, veryansın ediyordu.
Sıra yanıta geldi mi ses düğmesi kısılıyor, yanıtlar duyulmaz
oluyordu.
Bu durumda...