İstemez, eksik olsun!“Yerli ve milli”ye itibar etmemiz
buyuruldu.
Şimdi moda yerli ve milli.
Milli yani ulusal, toplumumuzda yeni bir kavramdır. Uluslaşma,
dostum rahmetli Bülent Tanör’ün belirttiği gibi,
bir anlamda yerelden bölgesele, bölgeselden ulusala doğru evrilen
kongreler sürecinde Kurtuluş Savaşı ile oluşmaya başlamış,
“kuruluş” ile pekişmiştir.
Tarihimizde uluslaşma ile at başı gitmiş olan Cumhuriyet, yerel ve
ulusala dayanarak, çağdaş uygarlığın en ileri düzeyini amaçlamıştı,
yani yerel ve ulusaldan yola çıkarak onu evrensel ile
bütünleştirmek çabası içindeydi.
Zaten çağının evrensel değer ve kazanımlarına yabancı kalan “yerel
ve milli” onur duyulacak, sarılınacak kavramlar değil, olsa olsa
gerici, ilkel, vahşi uygulamalar olarak kalmaya mahkûmdur. O
yüzdendir ki “yerli ve milli”yi salt yerli ve milli oldukları için
yeğleyemeyiz, onları çağdaş evrensel değerler ve kazanımlarla
bütünleştirip zenginleştirerek benimsemek ve geliştirmek
zorundayız.
Cumhuriyet, tersine akımın iktidar olduğu son zamana kadar bunu
gerçekleştirmek için uğraştı.
Az daha da başarayazdı!..
*** Yerli ve milli olmamız
buyuruluyor, ama bu “yerli ve milli”nin ne menem bir şey olduğu
söylenmiyor.
Yerli ve milli, kamunun parasını zimmetine geçiren, Kurtuluş
Savaşı’nı “keşke Yunan kazansaydı” diyen devlet katında muteber
fesli meczup mürtekipse eğer, istemez eksik olsun!
Yerli ve milli, Lozan’ı yadsıyıp Suriye’yi kan ve ateşe boğan El
Nusra artığı, şeriatçı maceraperest teroristi “kuvvacı”lara
benzeterek savumaksa eğer, eksik olsu...