Hâlâ üzerindeki giz perdesi aralanamamış olan Suudi gazeteci
Cemal Kaşıkçı ıolayına geçmeden önce, “Papaz” Brunson ile ilgili
birkaç söz etmek gerek.
Mahkemenin Rahip hakkındaki hükmünü
ve kararını açıklamasından kısa bir süre sonra Donald Trump,
Brunson’ı Oval Ofis’te ağırlarken eşzamanlı olarak da basın
toplantısı düzenlediği gösteri
sırasında, bir yandan güya Tayyip Erdoğan’a teşekkürlerini
gönderirken, bir yandan da Türkiye’nin itibarını sarsacak lafları
sokuşturmayı ihmal etmiyordu.
Başkan, Brunson olayının seyrini anlatırken
“Bu konuda pazarlık etmedim, ben rehineler konusunda pazarlık
etmem” derken, Türkiye’yi rehine alan devlet olarak
niteleyerek, küstahlık ediyordu.
Ama “Ver papazı, al papazı!” çıkışından sonra, Trump’a karşı
söyleyecek fazla bir şey de kalmıyordu.
Ver papazı al papazı dedikten sonra ne oldu. “Papaz”ı alamadan
(neyi aldığımızı takrire manidir hicabım!), “papazı” verdik.
Trump papazı istiyordu. Papazı aldı.
Türkiye öbür papazı istiyordu. Hava aldı.
Brunson’ın serbest bırakılmasından önce davanın savcısı değişti,
ülkemizdeki uygulaması bir hukuk faciasına dönüşmüş
olan gizli tanıklar ve tanıklar ifadelerini
değiştirdiler ve papaz serbest kaldı.
Ankara bütün bunlara rağmen ısrarla, bağımsız yargının kimsenin
etkisinde kalmadan
karar verdiğinde direniyor.
Herkes bu savı kös dinler gibi dinliyor ve şu yanıtı
veriyorlar:
-Anlıyoruz, şimdi bağımsız yargınıza söyleyin de bi zahmet şu şu şu
kişil...