Siyasal iktidarın kaynağını, gökyüzünden yeryüzüne
indiren “milli irade”, insanlık tarihinin önemli
aşamalarından birini oluşturmuş çok önemli olduğu kadar biraz da
dikkatle hatta sakınımla yaklaşılması gereken bir
kavramdır.
İktidarın meşruiyetini hükümdara sunulmuş tanrısal bir lütuf
olmaktan çıkarıp halkın iradesine bağlamak, insanlığın kurtuluşu ve
demokrasi yolunda önemli bir kazanımdır.
Fransız Devrimi’nde yıldız, Etats Generaux’nun dağılması için haber
gönderen Kral XVI. Louis’nin
ulaklarına Mirabeau’nun şu yanıtı verdiği an
parlamıştır:
- Gidiniz efendinize söyleyiniz, biz buraya milletin iradesiyle
geldik.
Ancak onunla gideriz. Ancak, Romalıların, Aydın
Boysan’ın sıkça kullandığı şu ünlü sözünü de unutmamak
gerek:
“Doses fixit venenus” (miktar zehri oluşturur).
Gerçekten de her şeyin olduğu gibi, milli irade kavramının da
abartılması, onu ab-ı hayat olmaktan çıkarıp zehir haline
sokar.
Milli irade olmadan demokrasi olmaz ama milli iradenin demokrasinin
tek ölçütü olduğunu söylemek yanlıştır.
***
Milli irade demokrasinin zorunlu şartıdır, yeterli şartı
değil.
Milli irade kavramını yücelten, Rousseau zamanında “demokrasi
milli iradenin her şeye kadir olduğu rejimdir” demek
yanlış değildi.
Ama, artık çağdaş demokrasi “milli iradenin bile her şeye
kadir olmadığı, dokunamayacağı temel hak ve
özgürlüklerin bulunduğu, bir deyişle milli iradenin
gücünün bile sınırlandığı” bir rejimdir. Ve bu
sınırlamalara uyulmasını sağlamak için dengeler ve denetimler
sistemleri oluşturulmuştur.
Gel de bu gerçeği Tayyip Bey’e
anlat!
Mümkün değil!
Rousseau’nun çoğunlukçu rejminde kalmış olan
Tayyip Bey için sandıktan çoğunluğa sahip olarak çıkmak
yeter.
Bir kez sandıktan yeterli çoğunluğa sahip çıkınca, artık her şeyi
yapmak ve hiçbir sınır tanımamak mubahtır.