Seçim gecesi rahatsızlığı dolayısıyla erken yatan Mine
Sirmen sabahın ikisinde dalga dalga gelen öksürük
nöbetleriyle sarsılarak uyandığında, ilk iş olarak sordu:
- İstanbul’u kim kazandı?
Her seçimde aynı soru sorulur:
- Kim kazandı, kim kaybetti?
Soruya sağlıklı yanıt vermek için, başarının ölçütlerini saptamak
gerek. Eğer ölçüt, demokratik değişimin sarsıntısız, aksaksız
değişmesi ise kimse kazanamadı, dolayısıyla Türkiye kaybetti.
Zaten, çarşambadan belli olan perşembenin gelişi gibi, bu durum
daha, eşit, adil ve özgür olmayan kampanyadan da anlaşılabilirdi.
Bu kez İmamoğlu örneğinde ana muhalefetin
uyanıklığı ve sandığa hâkim olmasıyla, hile hurdanın daha büyük
boyuta ulaşamamış olmasıyla avunmak ise züğürt tesellisi olur.
Eğer ölçüt, yerel yönetimlerdeki etkinliğini artırmak ise İstanbul,
Ankara, İzmir, Antalya, Adana, Eskişehir’de yerel yönetimleri
almış, Bursa’da iyice zorlamış olan CHP kazanmıştır diyebiliriz.
Ama tek adamın iradesine mahkûm o yerel yönetimler, ellerinde yetki
ve imkânlarla ne yapabilirler ki?
Eğer ölçüt, bu seçimlere fiilen sonuna kadar katılmış olan
Tayyip Bey’e ve onun kişiliğinde tek adam rejimine
güvenoyu verilmesi idi ise kaybeden, her yönüyle iflas eden, tek
adam yönetimi ile birlikte Tayyip Bey’dir. Ama bu kayıp, onun tek
egemen olmasını engellemiyor. Ne var ki bu egemenlik, yakıcılığı
şimdiye dek emsali görülmemiş bir ateşten gömlektir artık.
*** Eğer ölçüt, yerelde, alçakgönüllü, halka el ele, üretici, çalışkan yönetimleri değerlendirerek, daha yükseklere aday göstererek, negatif seçim yerine liyakati öne çıkarmak ise İstanbul’da isabetli bir seçimle, Ekrem İmamoğlu’nu çıkaran CHP...