Hemşire Ayşegül Terzi’nin bayramın birinci
günü belediye otobüsünde başına gelen münferit bir polisiye olay
değil, Türkiye’de insanların, nasıl her an ve her yerde bağnazlık
tehdit ve baskısı altında olduklarını kanıtlayan bir
göstergedir.
Ayşegül Terzi, bayramın birinci günü iş çıkışı otobüsle eve
dönerken, “Bu kadınlarşeytan, uğursuzluk saçıyorlar” diyen bir
magandanın tekmeli saldırısına uğruyor. Bütün otobüs yolcularının
ve şoförün seyirci kaldıkları saldırının nedeni, Ayşegül Terzi’nin
şort giymesinin saldırgan Abdullah
Çakıroğlu’nun mezhebine uymaması.
Olaydan sonra kaçan saldırgan yakalandığında şu açıklamayı
yapıyor:
- Vücutta açık gördüğüm yeri tekmelerim, devlet böyle
giyinenleri cezalandırmalı.Her şey İslam hukukuna göre
oldu.
Bu açıklama üzerine, bir inşaat şirketinde özel güvenlik olarak
çalışmakta olan saldırgan, savcılık tarafından başlangıçta serbest
bırakılıyor, daha sonra kamuoyunun yoğun tepkisi ve başsavcının
uyarısı üzerine gözaltına alınıyor.
Kamuoyundan yoğun tepki ve başsavcıdan uyarı gelene kadar, Abdullah
Çakıroğlu olayını kovuşturmakla görevli savcı mahalle baskısının
tepkisinden yana tavır koymuştur. Bu durumda, devlet tarafından
pohpohlanmış, sırtı sıvazlanmış, kışkırtılmış bir mahalle
baskısıdır söz konusu olan.