Seçimlerin dürüst ve olağan koşullarda geçmediğini, sandığa
gitmeden önce yazdığımı, bunu bir mazeret olarak ileri sürmediğimi
belirtmek için bir kez daha vurgulamalıyım.
Korkuyu manipüle etmek Machiavelli’den beri
siyasetin ana unsurlarından biridir ve
elhak, Tayyip Bey hem korkuyu, hem
gerginliği jonglör ustalığıyla tek elinde çevirmekte pek
mahirdir.
Bu defa da öyle oldu; kazılan hendekler, artan saldırılar, havaya
uçurulan araçlar, yüzlerce kişiyi öldüren canlı bombalar derken,
bir dehşet havası sarmıştı ki etrafı sorma gitsin!.. Toz duman
dağılınca, sislerin arasından parlayıp çıkan, bu havayı iyi
kullanan Tayyip Bey oldu.
Bu seçim kampanyasının tek farkı, hep varlığıyla ağırlığını koyan,
Tayyip Bey’in bu kez yokluğuyla pek ortada görülmeden kendini
hissettirmesi ve ikide bir “ben... ben!” demekten vazgeçerek, biraz
geri çekilmesidir. Belki yokluk demek biraz aşırı olur. Tayyip Bey
kendini hem çerçevenin içinde tutmazken, fırsat geldikçe de, “ben
buradayım ha!” diye hatırlatmaktan geri de
kalmıyordu.
Seçimler, AKP’nin kimsenin beklemediği kadar büyük zaferiyle
sonuçlandı.
Burada tartışılan tek konu, zafer puanlarının pek ortada görünmeyen
Tayyip Bey’in mi, yoksa 1 Kasım’ın önde görünen
kişisi Davutoğlu’nun mu hanesine
yazılacağıdır. Şimdiye dek yaşadıklarımız baskın kişiliğiyle Tayyip
Bey’in iktidar çekişmesinde yine üste çıkacağıdır.