Mesut Özil’in ırkçı sataşmalar ve bunlara
karşı, Alman Futbol Federasyonu’nun kendisine sahip çıkmaması
gerekçesiyle Alman Milli Takımı’ndan ayrılma kararına ünlü yazar
Paolo Coelho’nun ta Amerika’dan beri destek
çıkması, uluslararası sorunu evrensel boyuta ulaştırdı.
Sorun olayla ilgilenenlerin kapsamı kadar içeriği dolayısıyla da
gerçekten evrensel.
Son dünya kupasında, şampiyon Fransa örneğinde olduğu gibi birçok
başka ulusal takım bağlamında da gündeme gelen sorun, aslında ulus
devlet ve ulus kavramının kendisinden kaynaklanmakta.
Ama oraya gelmeden önce, olayın özeli ile ilgili bir noktaya
değinmek gerek.
Mesut Özil’in tepki çekmesine neden olan Türkiye’deki seçimler
öncesinde, Tayyip Erdoğan ile fotoğraf vererek,
siyasi propagandaya alet olması. Alman kamuoyunun yakınlık
duymadığı AKP iktidarının Türkiye’nin çarpık sorunlarını kendi
ülkelerine de bulaştırmaları konusundaki alerjilerini anlayışla
karşılamamak olanaksız.
Ama kabul etmek gerekir ki Alman kamuoyundaki Tayyip Erdoğan
antipatisinin etnik kökeni dolayısıyla Özil’e de
bulaştırılmasındaki ırkçı dürtü de görmezden gelinemez.
*** Gelişmiş sanayi ülkelerinin
ulusal takımlarındaki yabancı kökenli oyuncu çokluğu son dünya
kupasına özgü bir olgu değil. 20. yüzyılın son dünya şampiyonu
Fransa’nın milli takımındaki yabancı kökenli oyuncu sayısı tıpkı
bugünkü gibiydi.
Olay göç alan tüm ülkeler için geçerli.
Bu durum, tüm insanların aynı markaları tükettiği, aynı maçları,
aynı filmleri izlediği, ulusal sandıkları birçok ürünü, yabancı
veya çokuluslu olduğunu bilmeden kullandığı bir dünyada doğal
karşılanmalıdır.