Bir toplumun akıl yoluyla selamete ulaşması için önce ne
konuştuğunu bilmesi gerekir. Eğer bunu bilmiyorsa, sağlıklı çözüm
de mümkün değildir.
Şu anda tam da o noktadayız. Topluma ısrarla, “başkanlık
sistemi”ni tartıştığımız yanılsaması kabul ettirilmeye
çalışılıyor.
Oysa, “Türk usulü başkanlık sistemi” diye yutturulmak
istenen Reis Rejimi’nin, kuvvetler ayrılığı ilkesine uyan, yargı
bağımsızlığının güvencelerine titizlikle saygı gösteren, yargısal
denetim mekanizmalarını tıkır tıkır işleten başkanlık sistemi ile,
isim dışında hiçbir benzerliği yok. Aslında, yapılmak istenen
faşist nitelikleri fevkalade belirgin
olan, “Reis Rejimi”ne anayasal kılıf
hazırlamaktır.
Anayasal, kılıf tamamlanınca, rejimin faşist niteliği ortadan
kalkacak mıdır?
Hayır, yalnızca faşist bir itirafname
olan “anayasa” metni ile rejim güya tahkim edilmiş
olacaktır.
Bu çözümün Türk usulü başkanlık rejimi diye siyaset literatürüne
armağanı, bize ne kazandırır ki?
***
Ama ne söylense boş, mekanizma kuruldu, stepne yerine konuldu,
harekete geçildi. Önümüzdeki nisan ayında, çözüm metni halkın oyuna
sunulacak ve her şey hallolacak.
Kimilerinin referandum dedikleri bu
oylama, Tayyip Bey’in oylanması
olduğundan aslında bir plebisittir.
Plebisit, faşizan yönetimlerin çokça kullandıkları bir kurumdur.
Belli başlı konularda önderin önerisi halkın oyuna sunulur ve onayı
alınarak, uygulama böylelikle güya milli irade kılıfına
büründürülür.
Aslında bu rejimlerin kılıf uydurma yöntemi olan plebisitlerde,
milli iradenin zerresi yoktur.
“Monark”a eyvallah dedirtmek için yapılan bu oylamalarda evet
demek, evet denmesinin propagandasını yapmak serbest, ama aksi
yasaktır.
Ama tabii ki, bu gerçek öyle uluorta ilan edilmez, aksine, milli
iradenin özgür olduğu kendini sandıkta dilediğince ifade
edebileceği ileri sürülür.
Böylelikle, ortaya sandık konulur, insanlar sıraya dizilip oraya
oylarını atarlar.
Görüntü, demokrasilerin alışılmış manzaralarından farklı değildir.
Görenler de, demokratik bir oylama yapıldığı, milli iradenin özgür
biçimde tecelli ettiğini sanırlar. Diktalar da edimlerini bu yolla,
milli irade etiketiyle meşrulaştırırlar.
Oysa faşizan rejimlerin plebisitlerinde, sandık ve oy pusulası
vardır ama milli irade yoktur.
Çünkü faşizan rejimlerde, her şeyden önce milli iradenin tecelli
edip etmediğini saptayacak, yargı denetimi yoktur. Daha doğrusu
sureta denetim işlevini yerine getiren yargı, bağımsız yargı
değildir.
O da “evet” yanıtını almak için soruyu sorana
bağımlıdır.
Böyle olunca da, oylamada milli iradenin tecelli edip etmediği
sorusu her zaman yanıtsız kalmaya mahkûmdur.