İl ve ilçe müftülerine de nikâh kıyma
yetkisi verilmesini, soyutlayarak, tek başına ele almak, olayın
tümünü görmeyi engelleyeceğinden
yanıltıcıdır.
Olayın hem Osmanlı’da hem de Cumhuriyet’te
yargı birliği açısından da büyük bir önemi
vardır.
Osmanlı çağını ıskalayıp köhnemeye başladığında
imparatorluk sıfatını güya korurken, bir yandan da yarı
sömürgeleşme sürecine de girmişti. Öyle ki imparatorluk, toprakları
üzerinde yaşayan hatta tebaası olan kimi kişileri kendi kanunlarına
tabi kılamıyor, kendi mahkemelerinde
yargılayamıyordu.
Bu durum iki nedenden kaynaklanıyordu:
Kapitülasyonlar ile aile ve şahsın hukukunun şeriat hükümlerine
tabi olması. Gerçekten, kapitülasyonların, imtiyaz sahibi ülkelere
ve bunların himayesindeki kişilere tanıdığı ayrıcalıkların yanı
sıra, Müslüman tebaanın aile hukuku ile ilgili alanlarda, dini
hükümlere bağlı olması, azınlıklara da bu alanda kendi dinsel
hükümlerine göre muamele görme ve kendi özel mahkemelerinde
yargılanma ayrıcalığını sağlıyordu.
Osmanlı için olduğu kadar Patrikhane için de
çok önemliydi bu durum ve Fener kendisine ayrıcalıklar tanıyan
statünün değişmemesine özen
gösteriyordu.
Osmanlı, yargı birliğini sağlamak için 1917
yılında, şeriye mahkemelerini şeyhülislamlıktan alarak diğer
mahkemelerle birlikte Adalet Bakanlığı’na bağlıyor ve Müslüman veya
gayrımüslim olmasına bakılmaksızın bütün tebaanın evlilik ve aile
hukuku alanını “Hukuk-ı Aile
Kararnamesi” ile herkese ortak düzenlemeye
tabi tutuyordu.
Taha
Akyol, “Medine’den
Lozan’a” adlı yapıtında 25 Ekim 1917 tarihli
bu düzenleme için “Patrikhane buna
sert tepki göstermiştir. Çünkü bu
şekildeazınlık mahkemeleri ortadan
kaldırılmıştır. Mesele kapitülasyonlarla
da ilgilidir”(s.88) diyor.