Müjdat Gezen ve Metin
Akpınar’ın haklarında verilen adli kontrol kararına
yaptıkları itirazın reddedildiği haberi, ekranlara ve gazetelere
yansıdığından okurlarımızın haberleri vardır.
Cumartesi günkü Cumhuriyet, manşetinde itirazın reddini
bildirirken, yargıdan sadır olan vicdanları sızlatan başka bazı
olayları da vurguluyordu.
Bunları teker teker yeniden ele almaya gerek yok. Her gün her yerde
örneklerine rastlayabilirsiniz.
Aslında, kamu vicdanını kanatan akıl almaz kararlar, o kadar
sıradanlaştı ki, haber niteliğini bile yitirdi.
*** Yargı bağımsızlığını yitirip,
adalet dağıtan bir odak olmaktan çıkarak, bir cezalandırma
mekanizması haline gelince, hiçbir şey şaşırtıcı olmuyor.
Düzen yargı erkini, yargılıktan çıkarıp, duyulmaması isteneni
duyuranı, buyurganı eleştireni, hukuksuzluğa karşı koyanı, gaflet
edip hakkını arayanı, demokrasiyi savunanı, tek kelimeyle biat
etmeyeni cezalandırma mekanizmasına (tedip erki) dönüştürünce,
toplumsal yaşamın amaçlarından biri olan adil yargıya varabilmek
için oluşturulan yapıyı meydana getiren, birbirleriyle bağlantılı
ve dengeli kural, kurum ve kavramlar da anlamlarını ve işlevlerini
yitirirler.
Şu anda ülkemizde yaşanmakta olan da budur. Yargı erki, tedip
erkine dönüşünce, yargı erkinin birbiriyle bağlantılı kurum ve
kavramlarının da anlamlarını yitirdiklerini, son olarak
Uğur Dündar’ın “Halk Arenası” programında
söylenenler üzerine yaşanan Müjdat Gezen olayında gördük.
Hemen belirteyim ki, Müjdat Gezen’in konuşmalarının neresinde suç
isnat edilebilecek bir öğe bulunduğunu henüz anlamış değilim.
***