Kimilerinin bu satırları okumaya başlayınca, “Sen hâlâ orada
mısın?” diyeceklerini tahmin ediyorum. Nitekim cuma günkü “Vatan ve
vatan haini” yazısına beklediğim tepkiler de geldi. Neyse ki yazıya
olumlu yaklaşıp dikkat çeken Zeynep Oral ve
Özgür Mumcu gibi kişiler, derdimi
anlatmaktaki başarısızlığımın sınırlı kaldığını da gösteriyor.
Cumhurbaşkanı’nın yanına Genelkurmay Başkanı ve gösteri
dünyasındaki iktidar yandaşı bir kısım zevatı da alarak yaptığı
Hatay etkinliğinden söz ediyorum yine.
Konuya dönmenin nedeni, eleştiren okurları yanıtlamak değil. Okur
eleştirilerine sinirlenip kavgaya tutuşan, efelenmek gibi haddini
aşan davranışlara cüret edenlerden değilim, ama bu olaydaki
yanlışlar yaşamsal sonuçlar doğuracağından, konuyu birlikte tekrar
irdelemekte yarar görüyorum.
Her güç, kendi etiği ve onunla yakından ilintili estetiğiyle
birlikte gelir iktidara.
Atalarımızın “her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır” derken
belirtikleri gibi, her etiğin sahibinin ona uygun bir estetik
çerçevesi olur.
Biat kültürü üstüne taht kurmuş, asansörde kadın görünce halveti
düşünen, yastık yorgandan, genç kaynanadan tahrik olan, insanı
insan olarak değil bizler ve onlara diye anlayan, “devlet malı
deniz yemeyen domuz” sloganıyla talanı mubah gören, vatanı yalnızca
uğrunda kan dökülen fethedilmiş toprak parçası olarak algılayan
etiğin estetiğinin de ona uygun olmasını doğal gördüğümden, sazlı
sözlü, selfili melfili Hatay gösterisiyle ilgili olarak “herkesin
zevki, sanatçısı, soytarısı kendine” diyerek, bana çirkin gelen
yanları üzerinde durmayacağım.
*** Burada biatçı “sanatçı...