Geçen hafta İstanbul’u vuran, ama büyüklüğü yüzünden, can
kaybına yol açmayan, hasarı görece sınırlı kalan, merkezi Silivri
açıkları olan 5.8 - 6.0 büyüklüğündeki sarsıntı, büyük Marmara
depreminin 20. yılına rastladı. O günkü sarsıntı, hepimizin 20 yıl
önceki korkuları ve paniğini yeniden depreştirirken, bana
Mine Kırıkkanat’ın, 20 yıl önce piyasaya çıkan,
okurken nefes kesen, nara attıran enfes eseri “Bir Gün, Gece”yi
yeniden anımsattı. Şimdiye dek görmediyseniz mutlaka alıp,
okuyun!
İstanbul’un iki büyük deprem ile yerle bir olmasını ve bunun
Türkiye’nin bağımsızlığını bile tehdit edecek sonuçlarını irdeleyen
kitapta yazılanlar ne yazık ki, aradan geçen zaman içinde her an
yaşama geçebilecek kadar gerçek.
17 Ağustos 1999 depremi tarihimizin can ve mal kaybı açısından en
yıkıcı sonuçlarını doğurmuş afeti.
1999 Marmara depreminde resmi açıklamalara göre, 17 bin 480, kimi
kaynaklara göre de 40 bin kişi öldü. Yaralı sayısı ise 23 bin
781.
Türkiye nüfusunun yüzde 28’inin yaşadığı, toplam vergisinin yüzde
58’inin toplandığı, GSMH’nin yüzde 34’ünün yaratıldığı bir bölgede
meydana gelen bu depremin ekonomik maliyeti 15-19 milyar dolar
olmuştu.
*** 1999 sarsıntısı, can ve mal
kaybı açısından yaşadığımız en büyük deprem olmasına karşın, bilim
adamlarına göre, benzeri bir depreme oranla, sonuçları açısından
sınırlı kalmıştı. Eşdeğer başka bir depremle ilgili öngörülere göre
1999 sarsıntısını gölgede bırakacak, Mine Kırıkkanat’ın kurgularını
aratmayacak sonuçlar doğabilirdi.
Yaşamın gerçekleri, bütün kurguları solda sıfır bırakacak
öngörülere yol açmıştı.
Bu açıdan bakılınca, 17 Ağustos nispeten ucuz atlatımış, “bin
nasihata evla