“Suriyeliler” konusu, İstanbul Valiliği’nin kentte kaydı olmayanları gönderme kararı üzerine yeniden gündemin başına oturdu.
27 Temmuz’da Saraçhane Parkı’nda bu konuyla igili olarak yapılan ve polisin saldırılara meydan vermemek için Suriyelileri miting alanına sokmadığı protesto gösterisinde göstericilerin ülkücü kesimi “Ne mutlu Türküm diyene!” sloganı atarken, göstericilerin diğer bölümü de “Muhacirler Allah’ın emanetidirler” pankartları taşıyorlardı. Bunlardan da görüleceği üzere, yıllar boyu toplumsal bir yara olarak bağrımızda kalacak bu sorun kamuoyunca yeterince iyi anlaşılamamıştır ve daha tehlikeli boyutlara ulaşması ihtimali de vardır.
Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde “mülteci”, “göçmen” ya da “sığınmacı”lar, işsizliğin de artması dolayısıyla toplumda yerli halkın tepkisini çekmeye başlar. Irkçı, faşist, şoven, popülist kuruluşlar için göçmenleri hedef tahtasına yerleştiren popülist politikalar kaçırılmaz birer nimettir.
Ve ne yazık ki, bu kirli hamaset politikası, çoğu zaman ırkçıların oylarını artırır.
***
Türkiye’nin temel sorunlarından biri olan Suriyeliler konusunda ne yapmalı sorusuna yanıt ararken ilk yapılacak iş de önce ne yapmamalıyı saptamaktır.
Yapılmayacak şeylerin başında, ekonominin yapısal bozukluğunun ve de şu anda hüküm sürmekte olan ve uzun süre de etkisi geçmeyecek krizin sonuçlarını Suriyelilerin sırtına yüklemek gelmektedir.
Milleten ümmet yaratma süreci içinde AKP’nin fevkalade yanlış değerlendirmeleriyle, kamuoyunda yaratılan, Suriyeliler kayırılıyor havası son derece tehlikeli sonuçlara gebedir.
Unutmayalım ki, sağlık ve eğitm alanında hizmetlerin kalitesinde meydana gelen düşüşler, yalnız Suriyeliler yüzünden değil, ama aynı zamanda o alandaki yapısal bozukluklardan da kaynaklanmaktadır.
Eğitim, sağlık, sos...