Referandum ortamının abes çekişmelerinden biri de, 21. yüzyılda Türkiye’yi diktaya götürmek isteyenlerin, kendilerine yöneltilen tek adam suçlamalarını sanki haksız kılarmış gibi, “Ama Atatürk de İnönü de tek adamdılar” çıkışları ile, tek adam yasasına “hayır” diyenlerin, sanki Atatürk ile İnönü’nün zamanında tek adam rejiminin uygulamasının şimdiki tek adamlık heveslilerini haklı kılacakmış telaşıyla, bunlara cevap yetiştirmeye çalışmaları.
Cumhuriyetin Atatürk sonra da İnönü dönemlerine bakınca açıkça görülür ki, Atatürk dönemi de, 1950 seçimlerine giden süreçte başlayan çok partililik denemesine kadar geçen İnönü devri de tam anlamıyla tek adam dönemleridir.
TBMM’nin üyelerinin Cumhurbaşkanı tarafından saptandığı, hükümetin fiilen yasama tarafından değil de Çankaya tarafından denetlendiği, değiştirildiği döneme tek adam dönemi demeyeceğiz de ne diyeceğiz?
***
Evet, Atatürk ve İnönü dönemlerinde fiilen yürürlükte olan tek adam rejimiydi.
Başka türlüsü de zaten olamazdı. Sermaye birikimi oluşmamış, burjuvazisi, proletaryası, orta sınıfı olmayan, yüzde sekseni cahil toplumun padişahlıktan Cumhuriyete, ümmet toplumundan ulus topluma, kapalı ekonomiden pazar ekonomisine geçişinin zorunlu kıldığı uluslaşma ve çağdaşlaşma sürecinin uyum yasalarının yoğun biçimde yaşama geçirildiği, büyük eğitim seferberliğinin başlatıldığı bu dönemde Türkiye’de çoğulcu parlamenter sistemin koşulları zaten oluşmamıştı ki, demokratik düzen tüm kurum ve kurallarıyla yürürlüğe konulsundu?
Yoksulluk ve cehalet ile savaşırken sürdürülebilir bir kalkınma düzenini yaşama geçirmeyi becerecek çağdaş bir ulus toplumu ve onun devletini oluşturmaya çalışanlar, bir yandan da, demokrasinin ve ekonomik kalkınmanın altyapı kurumlarını oturtmanın çabası içindeydiler.
Yirminci yüzyılın ilk yarısında dünya üzerinde olduğu kadar Avrupa’da da çoğulcu demokrasinin bugünkü kurum ve kurallarının oluştuğunu söylemek de mümkün değildi.
Çoğulcu kurumların Avrupa’da dahi tam olarak oluşmamasının yıkıcı etkilerini Batı da dahil olmak üzere bütün dünya yaşadı ve ancak topyekûn bir savaşın ertesinde, çoğulcu demokrasinin denge ve güvenceleri oluşturuldu.