Sevgili,
Günlük yaşamım, artık savaş filmlerinin saldırı sahnelerini
çağrıştırıyor. Hani askerler elde tüfek, siperlerden fırlayıp
saldırıya geçerler ve koşarken bir de bakarlar ki sağlarında,
sollarında, önlerinde, arkalarında arkadaşları, kardeşleri,
yoldaşları sapır sapır dökülüyorlar.
Ben de her sabah bir mekânı maluma doğru giderken bakıyorum ki,
sağımda, solumda, önümde, arkamda pat diye birileri
düşüveriyor.
Daha onu hazmetmeye çalışırken bir gün sonra biri daha...
Son olarak da Üstün
Akmen gitti.
Cenazesinde bulunmaya hazırlanırken apar topar hastaneye koşmak
durumunda kalıp orada da olamadım.
Üstün Akmen ile hemen hemen aynı kuşağın, (ben yine de ondan dört
yaş büyüğüm) gençlik yıllarımızda aynı semtin çocuklarıyız da,
tanışıklığımız 1998 yılına rastlar. Yedi yıl ayrılıktan sonra
Cumhuriyet’e dönüşümde Üstün Akmen’i gazetenin müessese müdürü
olarak buldum.
Klasik bir yönetici olmaktan çok yazın, sanat ve gönül
adamıydı.
***
Nice yaşanmışlıklardan süzülüp gelmiş, hayatı müzik, sanat, tiyatro, sohbet dolu Üstün Akmen ile çabuk kaynaştık. Sık sık buluşan yakın dostlardan çok, seyrek de görüşseler hani buluştuklarında, hiçbir şey olmamış gibi, kaldıkları yerden devam edenler sınıfından olduk.