Bir kez daha sandık başına gideceğimiz bugünden 93 yıl önce
1922’nin 1 Kasım’ını 2 Kasım’a bağlayan gece, TBMM, altı yüzyıllık
Osmanlı saltanatına son veriyordu.
Cumhuriyet’in 29 Ekim’de okurlarına armağan
ettiği “Kuruluş” adlı yapıtında; Prof. Dr.Bülent
Tanör, saltanatı kaldıran dinamiğin bir “temsil
krizi”nden doğduğunu belirtir.
Gerçekten, 1922 Ekim’i Ankara’sında öyle elle tutulur saltanat
karşıtı bir hava yoktur.
Ama tarihin akışı birden hızlanacak ve 17 Ekim’i izleyen iki hafta
içinde Osmanlı Hanedanı, Rusya’da Romanof’lar
(1917) Avusturya Macaristan’da Habsburg’lar
(1918) Almanya’da Hohenzolern’lerden (1918
19) sonra tarihe karışacaktır.
7 Ekim’de tarihin akışını hızlandıran ne olmuştu?
O gün, İstanbul Hükümeti’nin başı
Sadrazam Tevfik Paşa, Hamit Bey
aracılığıylaMustafa Kemal’e bir mesaj ileterek,
Lozan’daki barış görüşmelerine katılacak heyetin saptanması için
İstanbul’a bir temsilci göndermesini istemişti.
***
“Ankara’da hiç de devrimci rüzgârlar esmezken” diyor Bülent
Tanör, “havayı değiştiren Tevfik Paşa’nın bu tel yazısı oldu.
Bu başvuru TBMM’de büyük tepki yarattı. Lozan’da temsil işi birden
bir iktidar sorunu haline geliverdi. Bunun formülü saltanat ve
hilafetin birbirinden ayrılması, birincinin kaldırılması, ikincinin
korunması şeklinde bulundu.”
Saltanatın kaldırılması kararından iki hafta
sonra, Vahdettin halifelik sıfatını da
uhdesinde tuttuğunu belirterek, İngilizlere sığındı.
Osmanlı hanedanının diğer üyelerinin de ülkeden ayrılmaları bundan
bir buçuk yıl sonra 3 Mart 1924’te Hilafet’in ilgasının ardından
olmuştur.
Tabii ki, Bülent Tanör’ün de belirttiği gibi Lozan’da Türkiye’nin
kimin tarafından temsil edileceği krizi olayın görünür dinamiğidir.
Yoksa tahtın çöküşünün hepimizin bildiği gibi çok daha derin
dinamikleri vardır. Ve çöken yalnızca Osmanlı değildir. Tarihin
saatinde diğer hanedanlar gibi Osmanlı’nın da vakti dolmuştu