Evim Taksim Meydanı’na çok yakın olduğundan, sıcak yaz
gecelerinde oradaki sucuk- ekmek, sıcak börek ikramlı “demokrasi
nöbetlerinin” bütün hamasi nutukları ve gürültüleri açık
pencereden, yatak odasının içine doluyordu.
O akşamlardan birinde Mine Sirmen’e yakındım:
- Şu demokrasi bitse de biraz uyusak!
İçeriki odadan gözleri dehşetten fal taşı gibi açılmış olarak
yanıma seğirtti:
- Sakın böyle bir şeyi yazmaya kalkma!
Uyarısında ne kadar haklı olduğunu, sanatçı Sıla’nın başına
gelenleri öğrenince anladım.
Müzisyen, Sıla Gençoğlu, Yenikapı mitingine katılıp katılmayacağı
sorusuna şu yanıtı vermiş:
- Darbelere karşıyım, ama böyle bir şovun içinde olmayacağım.
Sen misin bunu diyen! Yerel yönetimlerin müdahaleleriyle, değerli
sanatçının konserleri birbiri ardına iptal edilmeye başlanmış. Bu
da yetmiyormuş gibi, Bursa’dan Çağrı Dalgacı adlı vatandaş, Sıla
Gençoğlu hakkında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama,
Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, devletin kurum ve
organlarını aşağılama” iddiasıyla cumhuriyet savcılığına suç
duyurusunda bulunmuş.
Lütfen dikkat buyurunuz! Genç sanatçı darbeye destek falan
vermiyor, tam tersine tüm darbelere karşı olduğunu vurguluyor.
Sadece Yenikapı mitinginin şov yönü olduğunu, bu yüzden de
katılmayacağını söylüyor. Demokrasilerde, mitinglere katılmak gibi
katılmamak da serbest değil mi?
Bir sanatçının iktidarın öncü olduğu bir mitinge “Böyle bir şovun
içinde yer almayacağım”, diyerek katılmayacağını bildirmek hakkı
yok mu?
***
Bakalım zamanla göreceğiz Sıla Hanım’ın başına daha neler
gelecek. Şimdi dilerseniz şu sorunun yanıtını düşünelim:
- Eğer, darbe başarılı olsaydı ve Sıla, yeni iktidarın mitingine
“Böyle bir şovun içinde yer almayacağım” diyerek katılmasaydı, ne
olacaktı?
Eğer, bu sorunun yanıtı “bugün olanların aynısı veya benzeri”
olursa darbenin başarısız olduğuna sevinip “demokrasi kazandı” diye
bayram etmenin hiçbir anlamı yoktur. Darbenin bastırılması hak ve
özgürlüklerin korunması halinde bir anlam taşır. Yoksa darbe
bastırıldıktan sonra, darbe başarıya erişseydi, ne olacak idiyse,
aynısı oluyorsa, “demokrasi kazandı” diye sevinmek anlamsızdır.
Dünkü Cumhuriyet’te, Figen Atalay’ın haberinde bildirildiğine göre,
15 Temmuz ertesinde Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanlığı
bünyesinde kurulan OHAL Komisyonu’nca, devlet ve vakıf
üniversitelerinde toplam 5 bin 342 akademik ve idari personelin
işine son verilmiş. Bu sayının başarıya ulaşmış 12 Eylül darbesi
döneminden bile daha yüksek olduğunu belirtmek isterim.
Arkadaşımız Figen Atalay, olay ile ilgili olarak, 12 Eylül
döneminde, 1402 sayılı yasa ile üniversiteden çıkarılan Prof. Dr.
Gençay Gürsoy’a şu soruyu sormuş:
- 12 Eylül Darbesi ve 15 Temmuz darbe girişimi sonrası akademisyen
tasfiyeleri arasında ne gibi farklılıklar ve benzerlikler var?