Özgür Mumcu önceki günkü yazısında “AKP kendini
Menderes geleneğiyle birlikte anmayı sever”
diyordu; çok doğru! Olayın şaşılacak bir yönü de yok. AKP’nin de
liderinin de, demokrasi algısı Menderes’inkiyle birdir.
“Kuvvetler ayrılığı ilkesini tanımayan, basın ve ifade özgürlüğünü
kabul etmeyen, milli iradeyi yalnız kendisi ve yandaşlarından
ibaret gören, milleti bizden olanlar ve olmayanlar diye karnıyarık
gibi ortadan ikiye bölen, yargı bağımsızlığını en büyük musibet
olarak algılayıp ülkenin semtine bile uğratmayan...” diye
başladığınız tümcenin sonuna AKP’yi de ekleyebilirsiniz DP’yi de,
hiç fark etmez.
DP’yi anlamak bir dereceye kadar mümkün, sonunda bu demokrasinin
çocukluk hastalığı diyebilirsiniz. Ama aradan geçen yarım yüzyılı
aşkın sürenin sonunda hâlâ DP’nin bıraktığı yerde olduğumuzu
görünce, olayın çocukluk hastalığından öteye bir yapısal bozukluk
olduğunu anlıyorsunuz.
Türkiye’nin seçim ortamına girdiği bir sırada bunları düşünürken
Altan Öymen’in kendi deyimiyle anılı kitaplar
dizisinin beşincisi 1960-61 yıllarını kapsayan “Umutlar ve İdamlar”
çıktı.
*** Kendi anılarını günün toplumsal
çerçevesi içine oturtarak, ülkenin siyasi gelişmelerini olduğu
kadar, dünya olaylarıyla da bir arada, her birini belgeye, kanıta
dayandırarak yazan AltanÖymen’in, bu çok kendine özgü kitabıyla
eşsiz bir eser yarattığını, Cumhuriyetin 1930’lardan başlayarak
bugüne kadar olan dönemini öğrenmek, için herkesin, özellikle de,
genç kuşağın okuması gerektiğini bir kez daha yinelemek
isterim.
27 Mayıs’tan sonra oluşturulan Kurucu Meclis’in de üyesi olan
AltanÖymen’in yalnız tanık olarak değil, aktör olarak da yer aldığı
olayları okurken, bir kez d...