Okurlarımızdan ve sivil toplum örgütlerinden gelen istek
üzerine, Cumhuriyet İmecesi’nin 14 Aralık’a kadar uzatıldığı
açıklandığında, garip bir rastlantı sonucunda Alev
Coşkun’un “Asker İnönü” adlı son kitabının tam da Kütahya
ve Eskişehir savaşları bölümünü okuyordum.
Garip rastlantı diyorum, çünkü ekonomik sıkıntılar yüzünden,
Cumhuriyet İmecesi’ne başvurma konusunu tartıştığımız sırada
Işık Kansu ile birlikte ikimizin de aklına aynı
anda “Tekalif-i Milliye” olayı gelmişti.
Alev Coşkun’un anlatımıyla o günlere dönelim:
İkinci İnönü zaferinden sonra, Yunanlılar bir dizi önlem
almışlardı. Başbakan ve Genelkurmay Başkanı değişti. 1921 yazında,
Anadolu’daki Yunan işgal güçlerinin sayısı 6 bin 260 subay, 100
biner, 64 bin hayvan ve 328 topa ulaşmıştı.
Yunanlılar temmuz başında Kütahya ve Eskişehir’de saldırıya
geçtiler, Türk kuvvetlerini geri çekilmeye zorladılar.
Saray ve çevresiyle İngilizler ve tabii ki Yunanlılar sevinç
içindeydiler.
Ankara’da büyük bir telaş vardı. Aslında bu çekiliş aynı zamanda
Mustafa Kemal ve İsmet Paşaların
askerliğin gereği olarak verdikleri bir karardı. Ne var ki Mustafa
Kemal’in TBMM’de yaptığı “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa
vardır, o satıh bütün vatandır” açıklaması da endişeleri gidermeye
yetmedi.
*** Gerçekte, ordu Eskişehir
cephesinde Yunanlılar karşısında tutunamamıştı. Bu savaşlara bizzat
komutan olarak katılan Kazım Özalp, Şevket Süreyya
Aydemir ile yaptığı söyleşide şunları söylüyordu:
-Bu savaş kazanılamazdı. Bu savaşı kim olsa kaybederdi.
O gü...